27 Nisan 2015 – Pazartesi – Inci ve Telepati

(Yine akilli telefondan yaziyorum, Turkce karakter kullanmayacagim, kusura bakmayin)

Inci benim zihnimi okuyabiliyor. Giderek buna daha da inaniyorum. Bir kere ruh halimi hep anlar, konusmaya basladigindan beri. Ornegin, birlikte sohbet edip oyun oynadigimiz bir gun benim aklima bir an birsey geldiydi ve bizimki aninda “Anne niye uzuldun?” diye sormustu. Cok ta ufakti daha. Herhalde aklimdan gecen yuzume yansidi, Inci de anladi, demis, gecistirmistim.

Ama sonra defalarca buna benzer seyler yasadik. Gecen gun, ailecek kahvalti ediyoruz, ben Timur’u emziriyorum, Osman cep telinden birseyler bakiyor, aklimdan bi an cep telime uzanmak gecti, Inci aninda babasina, “baba annemin telefonunu ona verir misin?” diye sordu. Hadi, bu da olabilir, tesaduf…

Bir baskasi… Haftasonlarimiz cok zorlu gecebiliyor, mesela dun zor bir gundu, cok yorgun hissettigim bir anda, durduk yere Inci ne dese begenirsiniz, “Anne bence Hafize gelsin artik” Yani inanilir gibi degil, Hafizanim yedi ay once isten ayrildi ve yedi aydir Inci onu gormedi, ustelik bizimleyken Inci oyle ona duskun de degildi, cunku ben de evdeydim. Tamam, hadi belki Osman’la aramizda bir konusmada adi gectiyse duymustur da, tam yerinde cuk diye kullandi, o da ilginc..  Bunlara benzer baska olaylar da var, keske yazsaymisim, hep unuttum.

Ama bir tanesi var ki, iste o tuylerimi urpertti. Son donemde birkac tane kanser haberi aldim. Cok uzuldum. Ve gecen gun aklimdan sunu geciriyordum: Allah korusun, bana bisey olsa, cocuklar vs, anladiniz iste… Inci de yanimda oyuncaklariyla oynuyor, bir anda bana dondu ve: “korkma annecim o zaman biz seni hastaneye gotururuz” dedi… Honk diye kaldim. Kanim dondu resmen. Iste bu bana gore tesaduf vs olarak aciklayamayacagim, net bir zihin okuma.

Siz ne dersiniz?

Günlük kategorisine gönderildi | 27 Nisan 2015 – Pazartesi – Inci ve Telepati için yorumlar kapalı

23 Nisan 2015 – Perşembe – İki Çocuklu Hayat

Üç dört gün içinde Timur tam iki aylık olacak. Bugün bize gülümsedi. Ya da ona benzer birşeyler yaptı. Bazı günler tam bir kaos halinde geçiyor, bazı günler daha keyifli. İki çocuklu olmak kolay diyemem. Bununla beraber, zaman zaman çok da eğlenceli. Yani karmakarışık duygular içindeyim. Geçen bir blogger anne durumu çok güzel ifade etmiş, her an küfretmekle şükretmek arasında gidip geldiğin tuhaf bir durum, annelik.

Lohusalık tam geçmedi herhalde, duygusal, evhamlı, endişeliyim. Genelde, ya çocukların başına bir iş gelirse diye evhamlanıyorum, bazen de kendim veya Osman için tasalanıyorum. Endişeli olmak çok rahatsızlık veren bir ruh hali. Böyle zamanlarda hemen ana davet ediyorum kendimi. Düzenli yoga ve meditasyon şart!

İki çocuğa, yardım almadan bakıyorum, bakabiliyorum. Yine de akşamları İnci okuldan döndükten sonra, özellikle saat 6 ve 8 arası, tek başına idare etmek imkansız. O vakit Osman imdadımıza yetişiyor. Çünkü her an bi kriz patlak verebiliyor. Bir kere, bu iki saat zarfında Timur en yüksek perdeden ve durmaksızın ciyaklıyor. Gaz sancıları tam gaz… E İnci de bir yerden sonra zıvanadan çıkabiliyor, ki çocuk haklı, ben bile katlanamıyorum bazen. İşte o anlarda S.O.S veriyorum, Osman devreye giriyor, ikisinden birini devralıyor.

24 saat boyunca kucağımda 5 kiloluk bir karpuzla (Timur) dolaşıyorum. Bu nedenle belim sorun çıkarmaya başladı malesef. Bugün çok sancım vardı. Umarım kilitlenmez yine. Son senelerde iki üç senede bir, üç gün yatırıyor beni. Bu kez yatma lüksüm yok gibi.

Timur ilk günden beri tam gözlerimizin içine, bebeğine bakıyor. Çok garip, İnci ile göz teması kurabilmek için bir iki ay beklememiz gerekmişti. Bu çocuk niye bana bakmıyor diye dertleniyordum. Zaten İnci ilk doğduğunda fokuslanamıyordu, epey bir şaşıydı. Sonra zamanla geçti, bebeklerde normalmiş. Timur hiç şaşı olmadı ama ara ara meme emmek için heyecanlandığında falan mesela, şaşı bakabiliyor, çok komik oluyor.

Artık yavaş yavaş gezmelere başladık. Mesela, bugün 23 Nisan, İnci’nin okulu tatildi. Hava epey soğuk ve yağışlı olduğundan Maltepe Park AVM’ye gittik. CookShop’ta kahvaltı ettik. Orayı seviyoruz. Servis on numara, yemekler de lezzetli.

Aslinda, bir mekana notunu vermek için, işler ters gittiğinde nasıl hareket ediyorlar, gormek gerek. Biz Maltepe Park AVM’deki CookShop’a notunu verdik… Nasil mi? Bir aksilik yaşadık; İnci’yi tuvalete götürmüştüm, sifon su akıtıyordu foşur foşur, ben taharet musluğu açık kaldı sandım, musluğu kapayım derken meğer açmışım. O kadar tazyikliydi ki su, hem İnci’yi hem beni ıslattı. İnci’nin kıyafetlerini değiştirebildim de ben ıslak kotla kalakaldım. Şikayet ettim tabi. Özür dilediler falan. Kahve ikram etmek istediler, çok çay içmiştik, gerek yok dedik . Sonunda hesabınız yok, demesinler mi!.. Kallavi sabah kahvaltısı bedavaya geldi. Neşelendik, çıktık 🙂 Hemen o parayı alışverişte gömdük… İnci’ye iç çamaşırı çorap, Timur’a emzik aldık. CookShop’u bu yüzden seviyorum. Bu tip şeyleri Four Seasons gibi markalar sık sık yapar ama CookShop’un da misafir memnuniyeti açısından bu kalibrede olduğunu görmek hoşumuza gitti, artık her hafta şikayet edecek birşey bulur, kahvaltıyı bedavaya getiririz :p şaka şaka…

Bazı yerlerde servis o kadar kötü ki, ağlamak istiyoruz. Mesela adı “M” ile başlayan bir dondurmacı var, hadi tam isim vermeyeyim. Oraya da ara ara kahvaltıya gideriz, bir çok şubesine gittim, hep aynı. Berbat! Yani yemekler lezzetli de servis berbat. Hele bir olay yaşadım ki akıllara zarar. Menemen sipariş etmiştim. Çatal bıçak servisi açtılar, menemeni servis ettiler. Ben de çatalla yemeğe başladım. Tam yerken arkamdan, başımın üstünden bir el uzandı, ve menemenime bir kaşık sapladı. Aa!.. Bu nedir yahu? Kaşığı vereceksen tabağın yanına koy, ben yemeğe başlamışken menemene saplamak da neyin nesi??? Ve bu hareketi bir başka gün yinelediler… Yuh!.. Dedim napıyorsun??? E menemeni kaşıkla servis ediyoruz, diyor. İyi de kardeşim yemeğime ne kaşık daldırıyon…  Bön bön bakıyor, sanki çok garip birşey söylemişim gibi.

Ay bugün komik birşey daha oldu. İnci’ye iç çamaşırı aldığımız mağazadan çıkarken alarm öttü, İnci önden fırlayıp gittiydi. Tezgahtar geldi, bizden bir daha geçmemizi istedi, ben geçtim pusetle, yok ötmedi, Osman geçti, yok o da ötmedi. Sonra İnci’yi çağırdık, o geçti, aa o da ne İnci ötüyor… Meğer bizim hatun beğendiği bir kutuyu almış elindeki poşete indiragandi. O da alışveriş yapıyor yani, bizden özenmiş 🙂 Neyse, kutuyu bıraktık, İnci’ye neden her istediğini poşetine indiremeyeceğini açıkladık, olay tatlıya bağlandı…

İşte böyle. Ya ben ne diyordum? Ha, iki çocuk… Yapın yapın çok iyi birşey… (yapın da gününüzü görün hehehe)

 

 

Günlük kategorisine gönderildi | 23 Nisan 2015 – Perşembe – İki Çocuklu Hayat için yorumlar kapalı

4 Nisan 2014 – Cumartesi – İnci ile Timur’un Karşılaşması ve İlk 40 Gün

İnci’miz üç yaşındayken, Oğlumuz Timur, 27 Şubat 2015, Cuma günü, sabah saat 8:03’te dünyaya geldi. Kilo:3240 gr, Boy: 51 cm.

İnci ve Timur’u tanıştırmayı, İnci’nin doktoru Prof. Dr. Yıldız Perk’in önerdiği gibi yaptık, çok ta başarılı oldu. İnci’ye iki gün anneannede kalacağını, bizim bir iş gezisinde olacağımızı, pazar sabahı onu anneanneden alacağımızı söyledik. Böylece, hem ben doğumun ardından ilk iki günü sadece Timur’a ayırabilecektim (ki bu bir yenidoğan olarak Timur’un en doğal hakkıydı), hem de İnci’yi tüm hengameden uzak tutmuş olacaktık. En sancılı dönemimde benim için endişelenmeyecekti, tüm gelen gidenler Timur için olacağından kıskançlık ta duymayacaktı.

Hastaneden çıkacağımız günün sabahı, Osman İnci’yi almaya gitti, yolda ona Timur’un artık her an gelebileceğini söylemiş. Ben İnci’yi giyinmiş ve ayakta karşıladım. Timur hemşirenin kucağındaydı. Yani ilk resim, yatakta gecelikli bir anne ve kucağında meme emen yabancı bir bebek olmadı! Timur’un beşiğine İnci için aldığımız hediyeyi koymuştuk, İnci de elinde Timur için bir hediye ile geldi. Hediyeler değiş tokuş edildi. Aile fotoğraflarımız çekildi. İnci sanki yabancı bir çocuk için ordaymışız gibi hissetti, bir ara bana “Anne’cim Timur’un anne babası nerde?” diye sordu 🙂

Ve böylece eve geldik. Eve gelen giden misafirimiz pek olmadı. Bu aslında bizim avantajımızaydı bence. Günlük hayatımıza çarçabuk geri dönmüş olduk. Vay canına, bugün itibarıyla 36 günü devirmişiz bile.

İki çocukla hayat nasıl mı? Zor!.. Gerçekten zor. Timur’un yoğun gaz sancıları var. Akşamları 3 saat kadar kucakta ağlıyor. İnci tabi hafif hafif kıskanmaya başladı.” Anne beni Timur gibi taşı, anne beni de içine sok” (wrap sling’e girmek istiyor). Geceler çok hareketli. Timur benim yanımda yatıyor, İnci yan odada. Osman üst kata kaçtı, salonda takılıyor. Gece boyunca bir Timur uyanıp emmek istiyor, tam o uykuya dalmışken, bu sefer İnci uyanıyor, yanıma gelmek istiyor. Ben onu kucağıma alıp yatağına götürüyorum ve o uyuyana dek yanında yatıyorum, o sırada ben de uyuyakalıyorum tabi ama içerden Timur’un ağlama sesiyle kendime gelip yan odaya koşturuyorum.

Tüm bu zorlukların arasında bir sorunumuz daha var ki o da İnci’nin tuvalet eğitiminin hala devam ediyor oluşu. Tam altı aydır çalışıyoruz. Son altı ayda hayatımızda birçok şey değişti, taşınma, gebelik, yeni okul, kardeş… Belki de sebep bunlar, bilemiyorum, belki de hazır değildi İnci, ben acele ettim. Ama sonuç olarak hala “anne çişim var” diyemiyor. Ben oturtmuşsam, çişini tuvalete yapıyor ama es kaza çişi varken ben onu oturtmamışsam da direk altına yapıyor. Kısacası, her gün en az iki üç kaza var. Her gün çamaşır makinemiz çalışıyor. Kıyafetler eridi artık resmen. Herşeyimiz çiş kokuyor.

Aksilik bu ya, Osman’ın uzun zamandır katılmak istediği bir eğitim programı da bu döneme denk geldi. Kırkımız dolmadan on günlük bir eğitim için Prag’a gitti. Annem yardıma geldi, bende kaldı, elbette, ama aynı şey değil. Bir kere annem artık yaşlandı, onu yormak istemiyorum (ama yine de çok yoruldu), tabi Osman’ın yaptığı bazı şeyleri annem yapamadı, mesela İnci’yi okula götürüp getirmek (benim araba koltuğu takıntımdan ötürü), Dora’yı çişe çıkarmak gibi. Babam da evde yalnız kalamıyor, sanırım kaygı duyuyor bundan. Bizde de kalamadı, kanepede uyuyamadı. Sonuçta yarı annemlerde, yarı bizde kaldık. Ama annemlerin evi iki çocuk, bir köpekle kalmaya müsait değil. Ben günde dört kere, hem Timur’u, hem İnci’yi arabaya indir, bindir, ikisinin de gülle gibi çantalarını taşı, helak oldum. Güya lohusayım 🙂

Bu arada Dora da kum döküyormuş, o da çişlerini eve yapmaya başlamasın mı!.. Kabus!

Ama neyse ki dün Osman döndü, eğitimi çok başarılı geçmiş ve sertifikasını almış. Biz de düzenimize dönmüş olduk.

Şimdi Dora tedavi görüyor, bu süreçte de pansiyonda kalıyor. Tedavisi tamamlanınca onu da eve getireceğiz ve herşey yoluna girecek, umarım.

Şu anda hayat gerçekten zor, bununla beraber, şükürler olsun ki iki evladımız da sağlıklı sıhhatli.  BlogcuAnne’nin bir yazısı vardı, tünelin ucu ışığa çıkıyormuş, işte bana dayanma gücü veren de bu, ee n’aparsın umut dünyası!..

Günlük kategorisine gönderildi | 4 Nisan 2014 – Cumartesi – İnci ile Timur’un Karşılaşması ve İlk 40 Gün için yorumlar kapalı

5 Şubat 2014 – Özlem

Not: akilli telefondan yaziyorum, turkce karakter ve imla hatalarini mazur gorunuz…

Ikinci cocugumuzun dogumuna haftalar kala icimde kapana sıkışmışım gibi bir his belirdi. Gecmisteki “ben”e bir ozlem duyuyorum.  Halihazirda, oturup dusundugumde, hayatta yaptigim en guzel sey banka sonrasi sacmalamalarimdi, diyorum. Ailemin evinden tasinmam, Hera Bar ve Kirinti’daki garsonluk gunlerim ve bittabi Royal Caribbean gunleri… Uc bes seneye bir omurluk ani sigdirmisim. Oysa simdi hayat korkutucu derecede siradan, ciddi… (ama yanlis anlasilmasin, cok ta mutluyum, garip bir ikilem bu, hem cok mutluyum hem de iste kapana kisilmis gibiyim. Nankorluk yapmaktan cok korkuyorum, o yuzden bin kere sukurler olsun bugunku halime) Bu arada, o macerali gunlerin icindeyken de oyle hersey kusursuz, sorunsuz degildi. Hatta, mesela gemiyi dev bir çöp konteyniri olarak gordugumu hatirliyorum. Gemiden kurtulmaya can atiyordum. Ama, sanirim insan bir donup gecmise bakinca aci hatiralar silinmis gitmis, sadece guzel anilar kalmis oluyor. Bu mantikla, mutlaka ki ilerde donup bu gunlere baktigimda da ayni duyguda olacagim…

Aslinda, ihtiyacim olan sey biraz gezmek sanirim. Kendimi bulundugum yere cakilip kalmis gibi hissediyorum. Benim biraz gezip tozmaya, yeni yerler gormeye ihtiyacim var 😉

Günlük kategorisine gönderildi | 5 Şubat 2014 – Özlem için yorumlar kapalı

5 Aralık 2014

Sabahları yoga, nefes ve meditasyon pratiğim devam ediyor. Önce Chandra-Namaskar ile ısınıyorum, ardından bir iki adet Suryanamaskar A, ayaktaki pozlar, bir adet oturarak öne eğilme (bunu Yin gibi yapıyorum), aralara Hamile Yogası pozlarından serpiştiriyorum. Kısa kısa Nadi-Shodhana, Meditasyon ve Savasana ile bitiriyorum. Toplam 40 dakika…

(Şimdi, buna bir eklemem olacak – 2-3 haftada bir bakım!..)

Yoga Şala’da çalıştığım için bir takım haklarım var. Workshop’larda 20% indirim alıyorum. Bugün ilk kez bu hakkımı kullanarak bir Workshop satın aldım, hem de hep tanımak istediğim bir kişiden – Michael Saunders – Active Inactivity Workshop. Zeynep Aksoy da TT esnasında bu Hoca’dan övgüyle söz etmişti. Bir adet Workshop’ta daha gözüm var, bakalım… Yara Ulcay Hoca’nın özellikle tavsiye ettiği bir kişi, Sergio Carvalho. Ama o Slow Power Vinyasa verecek ve Workshop Ocak sonunda. E ben Şubat sonu doğuruyorum. O nedenle, emin değilim, katılabilecek miyim, zaman gösterecek.

Dün şeker yüklemem yapıldı, 26+1’de. Ayrıntılı ultrason da yapıldı. Herşey yolunda. Timur’un bir iki resmini verdi Dr Herman, Osman da ben de aynı şeyi düşündük, İnci’nin ultrason görüntüleri ile tıpa tıp aynı. Sanırım çocuklar birbirine benzeyecek 🙂

Normal doğum şansım var mı diye, bir kez daha sordum, çok riskli, olmaz, dedi. İlk doğumum, malum, sezaryen ve sadece 2,5 – 3 yıl önce gerçekleşti, bu yüzden önermiyor.

Şu durumda 39 hafta dolmadan Timur doğmuş olacak, inşallah. 1 Mart, dedi, gerçi bu tarih Pazar’a denk geliyor, belki 2 ya da 3 Mart olabilir. Çok az kaldı, yaklaşık 2,5 ay sonra ikinci çocuğumuz geliyor… Çok heyecanlı. Bu arada, halihazırda tam 10kg almış bulunuyorum.

Günlük kategorisine gönderildi | 5 Aralık 2014 için yorumlar kapalı

3 Aralık 2014 – Ayurveda

Güzel gelişmeler…

1- Tam 3 gündür her sabah 6’da kendi yoga pratiğimi yapabiliyorum. Muazzam iyi hissettiriyor bana kendimi.

2- Hani şu Home Office çalışma olayı vardı ya, dün son bir Skype yaptık. Vergi olayını nasıl çözeceğimiz hususunda anlaştık, el sıkıştık, kısmetse Ocak 2015’te başlıyoruz…

3- Evdeki yardımcım sigortalı iş buldu ve gitti. Biraz fazlaca yoruluyorum ama, en azından param cebimde kalıyor. Bebek gelene kadar böyle idare edeceğim, sonra birine bakacağım.

4- İnci’min altını açtık, iki hafta oldu, Anne çişim geldi derken paçalarından salıyor 🙂 ama tuvalete de yaptığı oluyor arada :))) En azından tuvaletten korkma, kakasını tutma, kabızlık gibi beni esas korkutan şeyler yok, çok şükür. Bu arada, yine öksürük başladı. Akşamları ballı ılık süt, sabahları da geceden beklettiğim içi oyulmuş kara turp+bal ikilisinden veriyorum. Umarım yakında atlatırız…

5- Michael Saunders’ın bir Workshop’una katılıyorum 😉 ”

Gelelim bu yazının esas konusuna:

Geçen gün burada (Yoga Şala) vücut tipi Pitta/Vata olan bir danışanın Ayurveda seansına çevirmen olarak katıldım. Büyük ihtimal ile ben de Pitta/Vata’yım, diye düşünüyorum. İnternette bir test aldım, Vata:66, Pitta:71, Kappha:32 çıktı.

Vata – hızlı hareket eder, tezcanlı, ince yapılı / Pitta – orta yapılı, sabırsız, çabuk alev alan ateşli bir kişilik yapısı, öğün atlayamama, güzel iştah… yani ben!..

Bizde hava ve ateş elementi çok yüksekmiş. O nedenle bunu dengelemek gerekiyor.

Genel prensipler şöyle:

– Çiğ sebze ve meyve yerine pişmiş tüket (salataları sınırla)

– Soğuk yemek yerine ılık ve sıcak ye (buzdolabından yeni çıkmış meyve, yoğurt, su vb. tüketme)

– Ateşli kişilik yapısını azdıran acı, bol baharatlı gıdalardan uzak dur (kırmızı pul biber, fazla zencefil hatta roka, tere, çiğ soğan ve sarımsak, vasabi vb.)

– Herkese uygun: zerdeçal çayı tüket (sıcak suya biraz zerdeçal ekle ve iç)

– Kimyon, kişniş, rezene çayı iç

– Herkese uygun: mayalı ekmek ve rafine şekerden uzak dur. Kendi ekmeğini kendin yap, ARPA UNU bulabilirsen çok iyi, bazlama, krep gibi mayasız seçeneklere yönel.

– Vata’nı ve zihnindeki Ateş elementini dengelemek için  “grounding” yani topraklayıcı egzersiz yap. Yoga süper bir seçenek, ama Vinyasa, Power Yoga gibi yüksek tempolu/enerjiyi de yükseltici seçeneklere değil, Yin/Hatha gibi topraklanmanı sağlayacak daha yavaş tempolu seçeneklere yönel. Bir de yarış psikolojisi ile ya da “continuous self improvement – yani sürekli kendini geliştirme çabası ve kendin ile yarış içinde olma hali”nde yoga yapma, sadece düzenli yoga yap. Regl dönemlerinde Yoga yapma.

– Dengeleyici, sakinleştirici Pranayama(Nefes Teknikleri) ve Meditasyon çok faydalı

– Protein ve hayvansal gıdaları sabah ve öğlen tüket, hayvansal gıda seçerken organik olmasına özen göster

– 3 ana öğün ve iki ara öğün ye, ancak dakikası dakikasına aynı saatte. Gün boyu atıştırır halde ASLA olma! Sabah 7:00, Ara 1 – 10:30, Öğlen 12:30, Ara 2 – 16:00, Akşam 19:00 ideal!

– Yemek ile meyve tüketme (meyve suyu da) – Meyveyi ya yemeklerden 30 dk önce ya da 2 saat sonra tüket.

– Kinoa, Karabuğday çok faydalı

– Mercimek, fasulye, nohut, yoğurt gibi gaz yapan yiyecekleri kimyon ile tüket

– Fazla citrus (limon, sirke, greyfurt, portakal) tatlarından uzak dur, ateş elementini yükseltir.

– Nane, fesleğen, kekik, maydonoz çok faydalı

– Kuru meyve yiyebilirsin.

Bugün bir başka misafirin daha Ayurveda seansına katılacağım…

 

Günlük kategorisine gönderildi | 3 Aralık 2014 – Ayurveda için yorumlar kapalı

1 Aralık 2014

Bu sabah bir mucize oldu. Saat altıda uyandım ve 40 dakika Yoga yaptım, sonunda Savasana bile vardı 🙂

Günlük pratiğimin, sağlıkla, keyifle, neşeyle, kolayla devamı için neler mümkün…

Günlük kategorisine gönderildi | 1 Aralık 2014 için yorumlar kapalı

29 Kasım 2014 – Yeni Yıl Çözümlemeleri

Yine geldi Aralık, bir yılın daha sonu.

Geçen yılki çözümlemelerime baktım da, ikinci çocuk, günlük Yoga ve Meditasyon pratiği ve yeniden iş hayatında var olmayı, yeniden kendi paramı kazanır olmayı istemişim.

Aslında, sonuçlar hiç de fena değil:

1- İkinci çocuk yolda: üstelik içimden geçirdiğim gibi: erkek (çok şükürler olsun, darısı isteyenlerin başına) – bununla beraber, tam da yeniden dışarıya açılmak, üretmek, birşeyler yapmak istediğim şu dönemde, tam da İnci artık emmeyi bırakmışken, geceleri kesintisiz uyumaya geçmişken, yani tam da rahata ermişken, herşeyi sil baştan yaşamak düşüncesi ve finansal kaygılar bu mutluluğu biraz gölgeliyor. Ama, elbette biliyorum, su akar yolunu bulur. Herşey yoluna girecek, hiç şüphem yok bundan. Mutlaka ki oğlumuz Timur da bereketiyle gelecek. Ben bir süre sıkılacağım ama, yeniden rahata ereceğim, inşallah.

2- Günlük Yoga ve Meditasyon pratiği – YOK! Bu yıl “Özdisiplin” de dilemeliyim. Ama en azından Yoga’nın uzağında değilim. Bu yıl hem Birthlight’tan Hamile Yogası hem de Yoga Kids’den Çocuk Yogası Eğitmenlik Eğitimlerimi aldım. Çocuk Yogası’nın hiç de bana göre olmadığını da anlamış oldum. Benim için fazlasıyla yorucu.

3- Yeniden iş hayatında var olmak ve kendi paramı kazanır olmak: Evet, bu sene Yoga Dersleri verdim, bir miktar para kazandım, iki aydır YogaŞala Bağdat Caddesi’nde Resepsiyonistim ve az da olsa bir maaşım var. Üstelik yarı zamanlı çalıştığım için kızıma ve evime de vakit ayırabiliyorum. AMA, 2015 çözümlemelerimde bu maddeyi elden geçirmem gerekecek. Zira, kazandığımdan fazla harcıyorum, yine içerdeyim.

Gelelim 2015 Yılı Çözümlemelerime:

1- Gelecekte değil ŞİMDİ’de kalmak – anı yaşamak – bunu sağlayabilmek için günlük Yoga ve Meditasyon Pratiği

2- İlk maddedeki günlük Yoga ve Meditasyon Pratiğini hayata geçirebilmek için Özdisiplin

3- Sevdiğim ve yapmaktan keyif aldığım, aileme, kendime, çocuklarıma bol bol zaman ayırabilmeme olanak sağlayan, neşeyle ve kolayla bol bol para kazanabildiğim bir iş

4- Her daim bakımlı ve şık olmak

5- Aile içinde mutlu bir ortam yaratmak: aşk, muhabbet, sevgi, güven, huzur, mutluluk, anlayış, şevkat, sağlık ve sıhhat.

6- Doğru Finansal Planlama – sağlık, sıhhat, eğitim, sosyalleşme, yılda bir kez tatil, hobiler ve temel giderler (telefon, gıda, ısınma, giyinme vb.) için gelirimizi en optimum biçimde, bilinçli harcamak ve para biriktirebilmek.

Altı madde yeter de artar bile. Umarım 2015 yılı bana, aileme, sevdiklerime ve tüm ülkemize, dünyaya sağlık, sıhhat, mutluluk, neşe, bolluk, bereket, huzur, güven ve aşk getirsin. Umarım dördüncü çakradan hissetmeye, yaşamaya başlayalım, bir mucize olsun ve topluca level atlayalım 🙂

Günlük kategorisine gönderildi | 29 Kasım 2014 – Yeni Yıl Çözümlemeleri için yorumlar kapalı

Kişisel Farkındalıklar

“Yoga beklentisiz, umutsuz olma halidir” demiş Osho. Tam olarak bu şekilde ifade etmemiş belki ama anlamı böyle, ben kendi sözcüklerimle ifade ettim. Demiş ki: “Derin bir illüzyonda yaşıyoruz, umudun, geleceğin ve yarının illüzyonunda.”

O halde, ben Yoga’nın çok ama çok uzağındayım. Hep gelecekte yaşıyorum, umut ederek. Oysa, biliyorum, umduklarıma kavuştuğumda da huzura ermeyeceğim, yine yeni umutların peşine düşeceğim.

“İşte bu kısır döngüden kurtulmanın yolu, öz disiplinle yoga yapmak, yani asanaları pratik etmektir,” diye de eklemiş. Benim gibi acemiler, ancak asana pratiği esnasında zihninin esaretinden kurtulabilirmiş. Zamanla, asanaya gerek kalmadan zihnimi kontrol etmeyi, onu amaca yönelik kullanmayı öğrenebilecekmişim.

Evet, zihnim gelecekte yaşıyor, hayal kurarak, umut ederek kendimi uyuşturmayı seviyorum. Bunun yanında, öz disiplin sahibi değilim.

Belki, günlük rutinime sağlıklı beslenme, bakımlı ve şık olmak için adımlar atma ve yoga pratiği ekleyebilirim bir gün. Ne güzel olur…

Yargılamıyorum kendimi bak, sadece durum tesbiti yapıyorum…

Günlük kategorisine gönderildi | Kişisel Farkındalıklar için yorumlar kapalı

27 Kasım 2014

15 Eylül 2014’ten beri Yoga Şala Bağdat Caddesi’nde yarı zamanlı çalışıyorum. Resepsiyondayım. İlginç birşey fark ettim. Yoga seansını veren uzmanın ne kadar iyi bir uzman olduğu ya da günün hangi saatinde dersi verdiğinden bağımsız olarak gerçekleşen birşey var: katılımcı sayısı.

Uzmanları derse girmeden evvel gözlemleme şansım oluyor. Kimisi hep, “bitse de gitsek, keşke bugün kimse gelmese,” modunda. Ve ilginç bir biçimde, hakikaten bu uzmanların dersleri ya boş geçiyor ya da derste bir iki kişi oluyor. Oysa, bunlar çok iyi uzmanlar, düzenli aralıklarla test ediliyorlar. Ama, uzmanın bu enerjisi ve evrene verdiği bu mesaj yerini buluyor. Oysa ki, henüz başlangıç seviyesinde olan, eğitimini tamamlamamış uzmanlar da var, hem de günün en ölü saatinde ders veriyorlar ama bu kişilerin dersleri gayet kalabalık geçiyor. Çünkü, uzman müthiş bir şevkle derse giriyor, “keşke daha çok kişi gelse” modunda oluyor.

Bu benim için bir çeşit aydınlanma. Para ile olan ilişkime dair. Ben de geçen gün burada hamile yogası verdim. Dersten önce, inşallah çok kişi gelmez, derken yakaladım kendimi. Neden? Bilemiyorum. Bir çok kişiyi aynı anda memnun edebilir miyim, kaygısı olabilir. Ya da, İnci de stüdyodaydı ve acaba sessiz sakin duracak mı, diye de endişe ediyordum. İki gebe için düzenek hazırladım ve hakikaten iki gebe geldi. Oysa, kaç kişi gelirse gelsin, sen o saat diliminde zaten oradasın, o dersi veriyorsun, değil mi? Bırak bari daha çok para kazan, ne diye bolluk bereket enerjisinin önünü kapıyorsun?

İşte, bu benim farkındalığım. Üzerinde düşünmem gereken bir şey. Ben neden bolluk bereket enerjisinin önünü tıkıyorum? Neden daha çok kazanmaktan kaçıyorum? Oysa, para benim lügatımda özgürlük demek. Ve özgürlük en çok peşinden koştuğum şey. Yoksa değil mi? Bir yanım sırtımı birilerine dayamak istiyor, derinlerde, hissediyorum. Ama bunun bedeli, kölelik, onu da biliyorum.

İlginç!!!

 

Günlük kategorisine gönderildi | 27 Kasım 2014 için yorumlar kapalı