27 Kasım 2014

15 Eylül 2014’ten beri Yoga Şala Bağdat Caddesi’nde yarı zamanlı çalışıyorum. Resepsiyondayım. İlginç birşey fark ettim. Yoga seansını veren uzmanın ne kadar iyi bir uzman olduğu ya da günün hangi saatinde dersi verdiğinden bağımsız olarak gerçekleşen birşey var: katılımcı sayısı.

Uzmanları derse girmeden evvel gözlemleme şansım oluyor. Kimisi hep, “bitse de gitsek, keşke bugün kimse gelmese,” modunda. Ve ilginç bir biçimde, hakikaten bu uzmanların dersleri ya boş geçiyor ya da derste bir iki kişi oluyor. Oysa, bunlar çok iyi uzmanlar, düzenli aralıklarla test ediliyorlar. Ama, uzmanın bu enerjisi ve evrene verdiği bu mesaj yerini buluyor. Oysa ki, henüz başlangıç seviyesinde olan, eğitimini tamamlamamış uzmanlar da var, hem de günün en ölü saatinde ders veriyorlar ama bu kişilerin dersleri gayet kalabalık geçiyor. Çünkü, uzman müthiş bir şevkle derse giriyor, “keşke daha çok kişi gelse” modunda oluyor.

Bu benim için bir çeşit aydınlanma. Para ile olan ilişkime dair. Ben de geçen gün burada hamile yogası verdim. Dersten önce, inşallah çok kişi gelmez, derken yakaladım kendimi. Neden? Bilemiyorum. Bir çok kişiyi aynı anda memnun edebilir miyim, kaygısı olabilir. Ya da, İnci de stüdyodaydı ve acaba sessiz sakin duracak mı, diye de endişe ediyordum. İki gebe için düzenek hazırladım ve hakikaten iki gebe geldi. Oysa, kaç kişi gelirse gelsin, sen o saat diliminde zaten oradasın, o dersi veriyorsun, değil mi? Bırak bari daha çok para kazan, ne diye bolluk bereket enerjisinin önünü kapıyorsun?

İşte, bu benim farkındalığım. Üzerinde düşünmem gereken bir şey. Ben neden bolluk bereket enerjisinin önünü tıkıyorum? Neden daha çok kazanmaktan kaçıyorum? Oysa, para benim lügatımda özgürlük demek. Ve özgürlük en çok peşinden koştuğum şey. Yoksa değil mi? Bir yanım sırtımı birilerine dayamak istiyor, derinlerde, hissediyorum. Ama bunun bedeli, kölelik, onu da biliyorum.

İlginç!!!

 

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.