Allah’a şükürler olsun ki, kesin olarak inanıyorum. Aklımda, kalbimde ufacık bir şüphe yok. Hatta, sadece Kur-an’ı Kerim’e ve Hz Muhammed’e değil, tüm peygamberlere ve tüm kitaplara inanıyorum. Hatta, uzakdoğu dinlerinde bile gerçeklerin aktarılmış olduğunu, bir çok bilginin ortak olduğunu farkediyorum. Spiritualizm’de bile anlatılanlar, aynı gerçeğin farklı anlatımları. Ayrılıklara değil, ortak noktalara dikkatim çekiliyor. Ancak benim yolum belli, İslamiyet, Tasavvuf. Çünkü, benim bu coğrafyaya, bu dine, bu zamana doğmuş olmam tesadüf değil. Bu yol benim için daha net, daha doğru. Ancak, her yol Roma’ya çıkar, buna da iman ediyorum.
Kendime notlar:
Tasavvuf diyor ki: kendini temizle!
Nasil?
1- Her zaman iyi düşün ve iyi eylemlerde bulun.
2- Yalanı terk et, emin kişi ol.
3- Olan her olayın iyi tarafını gör, şükret.
Çekim Yasası: Evrensel yasalar gereği, astral temizliğini yaparsan, daha hızlı titreşirsin ve iyiyi çekersin.
“Bana dua edin, duanıza cevap vereyim” Mü’min: 40/60
“Duanın temeli istektir. Bu isteğin temeli ise konsantrasyon ve imajinasyona dayanır. İstek yasası” (Kur’an-i Kerim’in Gizi Öğretisi, Ergun Candan)
Sebep-Sonuç Yasası: ne ekersen onu biçersin. Salih amellerde bulun.
Hallac-i Mansur, En el Hak, demiş. Hz. Muhammed, kendisine Allah’tan vahiyler getiren Cebrail’e, “git perdenin arkasindakini görmek için perdeyi aç, kimi görüyorsun, bana söyle,” demiş. Cebrail perdeyi açmış ve Hz. Muhammed’i görmüş. Dönüp gelmiş, ben vahiyi sizden alıp size getiriyorum, demiş. Bir diğer bilgi de, Tevhid kavrami, Allah’in bir olduğu. Allah’in sonsuz olduğu, bize şah damarımızdan bile yakın olduğu, gerçeği.
Biz, bu alemde Kamil İnsan olmak yolunda ilerledikce, kendi kendimizin kurtarıcısı oluyoruz. Edep, edep, edep. Temizlendikçe özümüzle, Allah ile bir oluyoruz. O zaman bütün rüyaların çıkar, duaların kabul olur.
Yaklaşmak için temizlen. Titreşimini arttır. Alkol, kötü sözler, öfke, kin, kibir, cimrilik, yüksek ego, nefsinin esiri olmak, dünya malına ve zevklerine aşırı meyil, hırs, dedikodu, hak yemek, zina, uyuşturucu, fazla yemek, nankörlük, devamlı şikayet, isyan etmek vb… Bu günahlardan uzak dur çünkü bunlar seni özünden, Allah’tan uzaklaştırır ve o zaman acı çekersin, negatifin yaratımına katkıda bulunmuş olursun ve negatifi kendi hayatına çekersin.
Dün iki film izledim. Birincisi “The Shack” yani “Baraka”… Kızının bir cani tarafından hunharca öldürülmesi sonucu Tanrıyı, adalet kavramını sorgulayan bir babanın başına gelenler. Adam, filmin bir yerinde Allah ile konuşuyor (hristiyanliktaki baba, oğul, kutsal ruh üçlemesi kullanılmış. Oğul, Hz. İsa, benim için Kamil İnsan’i temsil etti. Yani, bu bedenin içinde, bu dünyada bizlerin gelebileceği en üst seviye. Telepati, suda yürümek gibi mucizeleri kolaylıkla yapabiliyor, Allah ile yakin irtibat halinde. Kutsal ruh, Allah’in bizlere üflediği nefesi temsil etti benim için. Hepsi insan formunda verilmiş, yorumlarda bu üçlemeye takılanlar olmuş, Allah’in insan formunda gösterilmesine takıanlar olmuş. Bunları geçtim, verilmek istenen mesaja odaklandım.
Bir yerde, adam bir mağarada “bilgelik” ile konuşurken, Allah’i adaletsiz ve acımasız olmakla suçluyor. Bilgelik, “gel sen yargıç ol. Hayatta olan iki evladin var, ikisinin de günahları var, birini cennete, birini cehenneme yollayacaksın, hemen seç,” diyor. Adam seçemiyor, “onların yerine beni cehenneme alin,” diyor. Bilgelik de, Allah Baba’nın da aynı şekilde hiçbir evladına kıyamadığını, hepsini kurtarmak ve cennetine almak istediğini söylüyor. Günah işleyen yetişkinin, masum bir çocukken, günahkar babası tarafından maruz bırakıldığı şiddeti adama gösteriyor. Hangi birini cehenneme sokalım, hepsinin geçmişinde şiddete maruz kalmış ufak, masum bir çocuk var, bu silsile Adem’e kadar gidiyor, diyor. Kurtuluş, iyileşme, bireysel çaba ile toplu olarak gerçekleşecek. Yapabileceğin en iyi şey, affetmek ve bu dünyaya iyilik tohumlari ekmek, diyor.
Güzel mesajlar vardı. Tevhid kavramı gereği, bu dünyada çokluk olarak tezahür eden herşey aslında tek. Bir. Kurtuluş, iyileşme, bireysel çaba ile toplu olarak gerçekleşecek.
İkinci film de gerçek bir hikayeyi anlatiyor. Hindistan’da Brahman sınıfından çok fakir olan dindar, matematik dehasí bir gencin 1913 yılında Londra’daki Trinity College’a kabul edilmesi ve matematik alanında devrim niteliğindeki keşiflerini anlatıyor. Filmin adini harirlamiyorum ama bu filmde dikkatimi ceken su oldu. Adam bu kusursuz matematik formullerini, Tanri’ya dua ederken, meditasyon halinde iken ilham yolu ile buluyordu. Yani, vahiy gibi. Sonra okuldaki hocalarla birlikte oturup formulleri ispat icin gunlerce gecelerce çalisip ispat ediyorlardi. Yani, sen kendini temizledikce mucizeler sana akiyor. Yukarisi ile irtibatin gucleniyor. Bu gercek bir hikaye olmasi sebebiyle ilgimi cekti.
Hadi gitmem lazim, arkasi yarin…