2021 yılı, işime gücüme ve evdeki sorumluluklarıma odaklandığım bir yıl oldu. Yazın bir hafta Karaburun’da bir pansiyonda ailecek tatil yaptık. Bir de annemlerin yazlığında, çocuklar ve ben başbaşa üç haftaya yakın vakit geçirdik.
Yazın yavaşlayan işlerim, Ekim itibariyle epey yoğunlaştı. Kişisel hedefim olan haftada yirmi saat derse ulaştım. Artık tümüyle kendi kazandığım para ile geçinebiliyorum, hatta aile bütçesine katkıda bile bulunabiliyorum. Mesela evi boyattık, ben üçte birini karşılayabildim, kırık bir teras camımız vardı, onu yaptırdım. Bulaşık makinasının bakımını yaptırdım. Çocukları kış kampına götürdüm. Yaz tatilimizin iki gecesini ben ödeyebildim. Çocukları resim ve müzik kurslarına yazdırdım, ödüyorum. Ve bunun yanında ihtiyaç sahiplerine az buçuk yardımlarda bile bulunabildim. Yeni yılda bundan daha iyisi olması için neler mümkün?
Covid yeni varyantlarla birlikte tüm hızıyla devam ediyor. Hatta yıl bitimine iki hafta kala ailecek biz de virüse yakalandık. Bildiğimiz kadarıyla ilk kez yakalandık. Karantinamızın bir haftası doldu bile. Tat koku gitti, öksürük ve halsizlik yaşadık. Umarım hasarsız bir şekilde atlatırız. İnci hiç pozitif olmadı, Timur, Osman ve ben pozitif olduk. Yıl sonuna kadar temizlenmiş olacağız inşallah 🙏
Ekonomik olarak da bol sarsıntılı bir seneydi, TL döviz karşısında tarihi bir değer kaybına uğradı. İnanılmaz zamlar geldi. Nerdeyse her hafta yeni zam gördük.
2022 yılının daha istikrarlı huzurlu bir yıl olması için neler mümkün?
Bu yıl beni meşgul eden konulardan biri de ‘sınırlar’ konusuydu. Ben ilişkilerde alttan alan ve idare eden bir yapıdayım. Esneyebileceğim son noktaya kadar esniyorum ve sonunda, bıçak kemiğe dayanınca ilişkiyi kökünden koparıp atabiliyorum. Sınırlarıma sahip çıkabilmek için kitaplar okudum, podcast’ler dinledim. Hatta çok yakın bir arkadaşımla ilgili olarak, geliyor gelmekte olan, dedim. Sonunda patladım.
Sınırlara hiç saygı göstermeyen, sahiplenici, yayılmacı bir kişiliği var arkadaşımın. Ve ben onu epey idare ettim. Kolay parlayan, sinirli bir yapısı var. Konuşma esnasında aniden seni tersleyebiliyor. Herşeyin en doğrusunu kendisinin bildiğini düşünüyor ve kendi doğrularını sana dayatmaya çalışıyor. Bu konuda aşırı ısrarcı olabiliyor. Uzuuuun telefon konuşmaları ile zamanını çalıyor. Bu telefon konuşmaları süresince, çoğunlukla günlük hayatın sorumluluklarından, eşinden vs şikayet ediyor. Ama sen şikayet edersen bir süre sonra, şikayeti bırakalım mı, diye teklif getiriyor. Ok iyi fikir, dersen, kısa sürede kendisi ‘içini dökmek’ adı altında yeniden şikayete başlıyor. Sen de başladığında bir gün yine sana ayyys! kapatmam lazım diyebiliyor. Sonra kusura bakma sinirlerim bozuk, diye özür diliyor.
Bu kişiyle ilişkimden çok şey öğrendim. Ben bu hareketleri kime yapıyorum diye sordum kendime. Kimi telefonda hapsediyorum, kimi şikayete boğuyorum, kimi tersliyorum? Annemi…
Kime kendi aklımı satıyorum, Sima, Öznur ve Asli’ya… Neden yapıyorum bunu, onların sürekli aynı şeylerden şikayet etmeleri sebebiyle. Yine de yapıyorum, mühim olan da bu.
İşte yeni yıl kararlarım şöyle:
Nezaketle sınırlarımı çizebilmek!
Kimseye kendi aklımı dayatmamak, tavsiye vermekten kaçınmak.
Şikayet enerjisini hayatımdan çıkarmak. Şikayet etmemek ve şikayet dinlememek.
Annemi terslemekten kaçınmak.
Bu arkadaşımla telefon konuşmalarımızı kısıtlamak. Tabi bakalım arkadaşlığımızı kurtarabilirsek…
Hastalandığımda, nasılsın demek için beni arayıp 26 dakika kendi hayatını anlatınca, ertesi gün, boğazım kötü telefonda konuşamıyorum, dedim. Boğazım gerçekten de iyi değildi ve uzun telefon konuşması beni yoruyordu. Sonra mesaj yazmaya başladı. Telefonda yapacağı muhabbeti mesaj ile yapmaya çalışınca ben daha seyrek, daha kısa cevaplarla ona döndüm. Böyle olunca iki gün üst üste beni aradı, ben duymadım, arayarak da geri dönmedim. Sonuçta boğazım iyi değil, konuşamıyorum, demiştim. Yani örneğin, bir hafta evvel Berrak hastaydı, bana sesim kısık konuşamıyorum dedi, ben onu asla aramadım. Mesaj ile hatırını sordum, birşeye ihtiyacın var mı, dedim, kestim. Biraz anlayış!
Neyse, bu arkadaşa karşı mesajları kısa kısa tuttum. Sonunda sordu, hayırdır, dedi, ben de mecburen, hayatım biraz kendimle başbaşa kalmaya ihtiyacım var, dedim. İyi o zaman kendinle başbaşa olma ihtiyacın bitince sen beni ararsın, ben seni rahatsız etmiş olmayayım, dedi. Estağfurullah, tamam, anlayışın için teşekkürler, dedim. Ve sanırım üstünden üç gün falan geçti. Son üç yıldır her gün, günde yirmi otuz dakika telefonda konuştuğumuzu düşünürsek, epey bir boşluk oluştu.
Son dönemde her dediği beni tetiklemeye başlamıştı, bu boşluk bana çok iyi geldi. Yeniden merkezlendiğimi hissettim. Şimdi nasıl bir adım atmalıyım bakalım? Göreceğiz. Ama eskisi gibi uzun telefon konuşmalarına dönersek benim için iyi olmayacak. Belki ona, telefon detoksuma bir süre daha devam etmek istiyorum, yazışırız, yüzyüze görüşürüz, derim… Tabi kabul ederse… Belki de darılacak ve ilişkimiz kopacak. Bakalım, zaman gösterecek.
Karantinamız yılbaşına dek devam edecek. Ben de yılbaşı gecesine dek onu arayıp sormayacağım. Yılbaşı gecesi yeni yıl mesajı atarım. Cevap gelirse buluşma ayarlamayı teklif ederim. Kabul ederse, doğumgünü hediyesini veririm.
Geçenlerde bir patlama yaşamıştım ona karşı. İşte, telefonda yirmi küsur dakika bana ne yapmam gerektiğini dayatınca, covid testimi hangi gün alacağımla ilgili, ertesi gün onun dediği vakitte testi aldım ama o sinirle de ‘gözünaydin testi bugün aldım’ diye ona mesaj attım. Bu mesaja darıldı. Tavır yaptı. Arayıp sormadı beni o gün. Ben de, hayırdır, test sonucumu hiç sormadin, diye mesaj attım. Ha anladın yani darıldığımı, dedi. Hmm darıldın öyle mi, tamam o zaman bu meseleyi yüzyüze konuşuruz, dedim. O mevzu orda kalmıştı. Şimdi, kendisi bu mevzuyu açarsa, ben de ona ısrar ve tersleme huyundan söz ederim. Kendisi açmazsa eğer, ben de açmam ve sadece telefon detoksumu devam ettireceğimi söylerim. Bakalım neler olacak…