10 Şubat 2018 – Yaşamak Güzel

Yaşamak güzel, sağlıklı olmak çok güzel.

Bu dünyaya neden geldik? Hepimiz, hayatımızın belli dönemlerinde bu konuya kafa yormuşuzdur. Sizce neden?

Başlarda ben, erdemli insan olmayı öğrenmeye geldik, kötü huylarımızı bırakmaya, tekamül etmeye ve yeniden, yeni doğmuş bir bebek gibi, Allah’a layık bir varlık olmaya geldik, diye düşünüyordum.

Sonra, yok yahu, dedim, bu değil. Evet, evet, bu olamaz. O zaman belki de, gerçekleri öğrenmeye geldik, idrak etmeye, dedim. Ama farkettim ki, mutlak gerçek diye birşey de yok. Herşey göreceli, herşey değişiyor, dönüşüyor.

Şu sıralar ise bu konudaki fikrim şöyle, belki de sadece faniliği deneyimlemeye geldik. Dualite içerisinde, bu sanal dünyada, seçtiğimiz karakterin bir duygudan ötekine savruluşunu deneyimlemeye geldik belki. Yani, sadece ölümlü bir varlık olmayı, insan olmayı deneyimlemek için.

Neden film, tiyatro izlemeyi, roman okumayı, bilgisayar oyunları oynamayı bu kadar çok seviyoruz, hiç düşündünüz mü? Bambaşka hayat koşullarındaki bambaşka insanların başından geçenleri, olaylara verdikleri tepkileri, hissettikleri duyguları, verdikleri tepkilere göre olayların şekillenişini, o kişinin değişen durumlar karşısında bir olaydan bir olaya, bir duygudan bir başka duyguya savruluşunu seyretmeye ne kadar da hevesliyiz. Arsızca herşeyi, her durumu, her duyguyu deneyimlemiş olmak istiyoruz. En çok da bizi katıla katıla güldüren, hüzünlendirip hüngür hüngür ağlatan ya da iliklerimize kadar gerip, korkudan tir tir titreten filmleri, romanları seviyoruz. Her duyguyu yaşamak, öğrenmek üzere bir hevesimiz var. Belki de, hep dediğim gibi, bu dünyaya gelmeden önce karakterimizi, ailemizi, ülkemizi, dilimizi, dinimizi, içine doğacağımız çağı ve koşulları, başımıza gelecek olayları, yani kısacası tüm hayat öykümüzü baştan seçiyoruz. Sonra da, bu hikaye örgüsünde, seçtiğimiz hayatı yaşarken hangi duyguları hissedeceğiz, heyecanla bekliyoruz. Ama tabi bir bebek olarak doğup da bilinçlenmeye başladığımızda, yavaş yavaş tüm bunları unutuyoruz ki yaşayacaklarımız gerçekçi ve inandırıcı olsun, duyguları dibine kadar yaşayalım… Ne dersiniz, olabilir mi? Tabi insan şunu merak ediyor, yahu seçe seçe bu karakteri, bu hayatı mı seçtim, ne saçma. Ama, orada da benim düşüncem şöyle, aslında hepimiz biriz, hepimiz O’yuz. Yani, tüm deneyimleri yaşayan aynı kişi, varlık, ki bence bu Allah. Bir insan ruhu bir saç kılının onbinde biri kadarmış. Bunları kelimelere dökmek çok zor tabi, ama kısacası dualite sadece bu dünyada var belki de. Ben, sen, o sadece bu dünyada bir anlam taşıyor belki. Yani perdeler kalktığında ortada kendi kendisini deneyimleyen bir tek O var. Neyse bunu geçelim. Sonuçta biz bu filmi seçtik bir şekilde diyelim. Eğer durum buysa, olaylar içinden çıkılmaz hale geldiğinde, aşırı derecede korktuğumuzda, üzüldüğümüzde, ne bileyim, kendimizi duygularımızla, korkularımızla başa çıkamayacak gibi hissettiğimizde, yine kendimize bunu hatırlatmalıyız. Olaylar, onlar karşısındaki duygularımız ve olaylara tepkilerimiz ile aramıza bir mesafe koymalıyız. Demeliyiz ki, şşş! sakin ol, sadece seçtiğin bir filmi izliyorsun şu anda. Sen aslında ölümsüz bir varlıksın, senin evin ışık, senin özün huzur, şevkat, koşulsuz sevgi. Senin yuvan sıcacık ve güvenli. Film bitecek ve sen o güvenli, sıcacık, sevgi dolu yuvana uyanacaksın. Sadece araya mesafe koy. İzleyen, tanık olan olduğunu hatırla. Seçtiğin filmi yargısızca, nezaketle ve şevkatle izle.

***

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.