25 Ağustos 2016 – Brexit – Mrexit

Bu sene hiç umulmadık birşey oldu ve İngiltere “Brexit” dedi. Yani referandumda AB’den çıkma kararı aldı. Durum bu olunca biz de, Ankara Antlaşması ile başlattığımız başvuru sürecimizi askıya aldık.

Şimdi İngiltere’de yabancı statüsünde bulunmak tam anlamıyla bir belirsizlik anlamına geliyor. Bizim gibi iki çocuk ve bir köpekli aile için yüksek risk.

Tam bu esnada, İrlanda’da merkez ofisi bulunan, dünya çapında meşhur büyük bir teknoloji şirketi eşimle görüşmek için temaslarda bulundu. 2014 yılında da aynı şirket bize ulaşmıştı ancak pozisyonu bir başkasına kaptırmıştık. Bu kez işler daha hızlı ve adım adım lehimize ilerlemeye başladı. Şu anda son adımdayız, yüzyüze görüşme istiyorlar. Ancak, araya neler girdi, aman Yarabbim… her türlü beklenmedik olay, gelişme…

Zaten, maşallah Türkiye sürekli ‘Son Dakika’ haberlerin verildiği sıcak bir gündeme sahip şu aralar. Böyle Ortadoğu’nun çukuruna düşmüş gibiyiz, ya da iyi ihtimalle uçurumun başında bir köke tutunmuş beklemekteyiz.

Her neyse, sonuç olarak, vizemiz zamanında yetişmedi. Ve biz ilk işi kaçırdık, o esnada, ikinci bir pozisyon için görüşelim, dediler, arada o da bi şekil kaçtı ve şimdi üçüncü bir pozisyon için adamlardan görüşme tarihi bekliyoruz. Vizemiz geldi, Kasım ortasına kadar vaktimiz var. Ama iki haftadır görüşme tarihi ayarlayamadılar bir türlü. Doğal olarak biz de, herhalde bu pozisyonu da kaçırdık, bu iş olmayacak, hissine kapıldık.

O zaman ne yapsak, acaba yine de İngiltere’ye başvursak mı, sonuçta o kadar ay hazırlandık, avukat parasını ödedik, başvuru için herşey hazır. Ya da, Kanada başvurusu için mi düğmeye bassak. Veyahut da oturduğumuz yerde otursak mı? Ben Türkiye’de kalacaksak da Ege’ye falan gidelim istiyorum. İstanbul hakikaten çekilmez bir şehir oldu, çirkin, pis, kalabalık, pahalı, yorucu.

Bütün bunlar olurken, ben de son derece karamsar ve yorgun hissediyorum kendimi. Timur bir buçuk yaşında. Dünyalar tatlısı bir çocuk. Ama, yardımsız iki çocuk ve bir köpekle uğraşmak beni biraz aşmaya başladı. Oluyor tabi, götürüyorum bir şekilde, fakat sorun şu, layığıyla olabiliyor mu acaba? Mesela Timur çok ufak tefek bir çocuk. Sanırım onu besleyemiyorum. Çocuk hala 9 kiloyu göremedi. 18 aylık yuh 🙁 Bir kere her işe yetişemiyorum, orası kesin. Timur bir saniye bile tek başına kalmak istemiyor, yoksa çılgınlar gibi ağlıyor. Zaten sürekli olarak tehlike peşinde, ona arkamı dönemiyorum. Osman sadece kendisiyle ve işiyle meşgul, evde yer yerinden oynasa da odasından çıkmayı reddediyor. Dora’nın bir zararı yok gibi görünse de, etrafa yaydığı tüy yumakları beni çileden çıkarıyor. Ben kendim için hiçbir şey yapamıyorum. O kadar ki, kaş bıyık, manikür pedikür, saç baş, ağda mağda… Hiçbir şey… Kendi başıma yarım yamalak birşeyler yapmaya çalışıyorum, olduğu kadar. Annem uzaktan dinliyor ve vah vah kızım hepsi geçecek, diyor. Bakıcı tutalım, diyor ailem. Ama bizim aile bütçemiz şu anda buna müsait değil ve ben dışardan bir destekle bu işe girmek istemiyorum. Arkadaşlarım artık çalışma hayatına dönmemi öneriyorlar, ama ben İnci’ye yaptığım gibi, Timur’u da yuvaya kendi ellerimle teslim etmek istiyorum. O yuvaya başlayınca ben de işe başlamayı umuyorum, inşallah. Üstelik bir de her an ülkeden gitmekle kalmak arasında bir belirsizlik bulutu içerisindeyiz. Bir yandan ülke gündemini sıkı sıkı takip ediyorum ve hakikaten o da ayrı bir panik hali yaratıyor içimde. Sonuç olarak, tam 12 yıldır sigara içmiyorum ve son bir haftadır dayanılmaz bir sigara özlemi başladı bende. Sanki aldığım her nefeste sigara dumanını içerime çekiyormuş gibiyim. Ama tabi bu isteğe teslim olamam çünkü ben insan gibi içemiyorum bu mereti. Tümüyle sonun başlangıcı olur bu benim için.

İşte tüm bu sebeplerden ötürü işler biraz netleşsin ve ben de yoluma bakayım, istiyorum. Aslında Türkiye’de kalacağımız kesinleşirse adım adım yapacaklarım belli. Eğer gündem iyice çıldırmazsa, gerçi şu anda da çılgın gayet ama işte ne bileyim böyle evlerimizin çatılarına bombalar falan yağmazsa, diyelim. Yapacaklarım şöyle:

1- Evimizi elden geçireceğim ve terası kapatıp Dora’ya terasta bir yer yapacağım. Bir de orada kahve köşemiz ve sera gibi çiçeklerimiz falan olacak.

2- Kasım’da Banu Çadırcı’nın Yoga Terapi Eğitmenlik Eğitimi’ne katılacağım. (Yoga alanında ömür boyu, böyle minik minik adımlarla da olsa, yürümeye devam etmek istiyorum.)

3- 2017 yaz döneminde Burgazada’da sezonluk bahçeli bir yer tutmamıza çalışacağım. Osman da oradan çalışmasına ara vermeden tatil yapmış olur hem, İnci de adanın su sporları klübünde yaz boyu yüzmeye gider, süper olur.

4- 2017 Eylül ayında Timur’u yuvaya yazdırıp ben de iş bakacağım. Biraz birikmişim var. Gerekirse gönüllü olarak çalışmayı teklif edeceğim, aklımda bir iki yer var.

Ha, ama eğer bu ülkeden gideceksek, işte o zaman da sıfırdan yeni bir macera… O konuda plan mlan yapamıyorum, bekle ve gör olacak biraz.

Kısacası, son derece akıştayım gördüğünüz gibi, her zaman olduğu gibi yine anı yaşıyorum, kesinlikle geleceğe gitmiyor zihnim, endişelere falan gark olmuyorum, haşa… Yani, bir insan yedisinde neyse, yetmişinde de o anacım. Ömrü hayatımda anda kalamadım, hep bir yıl önden gidiyorum. Maşallah bana 🙂


 

Bu yazı İngiltere Günlüğü kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.