KİM’İM BEN

Arkadaşımın dürtmesiyle kendime geldim. Zil çalmış, herkes ayaklanmış, ben hala elim çenemin altında, ta kantinin öte ucuna, sana bakıyorum. Yaramazlık yaparken yakalanmış küçük bir çocuk gibi, yanaklarım kızarıyor. “Ne var oğlum, ne ittiriyorsun? Kaçmıyor ya ders, geldik işte,” diyorum.

Arkadaşlar bana Kim der. Asıl adım, Kilim. Annemin kilim dokumaya merak sardığı bir döneme denk gelmiş doğumum, adımı Kilim koymuşlar. Sonrasında, balkabağından lamba oyma kurslarına katıldığını düsündükçe, şükrediyorum Allah’a, vakitli göndermiş beni, diye.

İnsanlara kendimi tanıtmak çok eğlenceli oluyor.
“Selam, ben Kim’im.”
“Bilmem, kimsin?”
“Onu diyorum ya, ben Kim’im, sen kimsin?”
Metafizik, felsefe bilen entel biri olduğuma inanıyorlar daha ilk tanışmada.
“..Hmm… doğru diyorsun aslında… Kimiz biz? Onlar Kim?” deyiveriyorlar,
ben, “Yine mi? Çattık yahu!..”

Derste hep sana bakıyorum, anlaşılacak diye ödüm kopuyor ama tutamıyorum kendimi, ne yapayım. Saçlarını bağlayıp zarif bir atkuyruğu yapıyorsun. Beline doğru kıvrılarak inen siyah bir şal saçların. O kadar narinsin ki. Bir filmde ağır çekim hareket eden esas kadın gibisin. Senden gayrı herşey silik, karışık, puslu. Sen ağır ağır dönüyorsun, bakıyorsun arkana, gülüyorsun. Kocaman bir gülüşün var, büyücek bir ağzın, düzgün iri dişlerin.

“Kim?” diyorsun.
“Efendim?”
“Sence ben güzel miyim?”
Gözlerimi kaçırıyorum senden. Çünkü çok akıllısın, anlarsın hemen ne düşündüğümü, biliyorum. Bir küfür savuruyorum lanet spor ayakkabıma, eğilip bağlarmış gibi yapıyorum. Sen yukardan bana bakıyorsun. Bana yukardan bakıyorsun. Hakkın da var, kimim ki ben?
Beyaz çorapların dize kadar çekili. Eteğinin belini kıvırmışsın iki kat, öbür kızlar gibi. Kızlar, tek derdiniz beğenilmek, baştan çıkarmak ve terk edip gitmek sonra, yüzüstü.

Gülüşün, kahkahan, konuşman bile şakır gibi. Sesinin tonu insanın içini gıcıklıyor. Pürüzsüz bir tenin var, bembeyaz, dupduru. İnsan sana bakınca elini uzatıp dokunmak istiyor, gerçekliğine inanabilmek için. Ve kokun… Yazları kırlarda biten sarı çiçekli yaban otları gibi, ılık ılık.

Sürekli diyettesin. İnce belini koruman gerektiğine inandırılmışsın bir kere. Elinden düşürmüyorsun sunta parçası diyet bisküvilerini. Yine de, biçimli iri kalçaların, dolgun bacakların var, aklıma muzır fikirler veren.

Herkes sana bakıyor. Sen de bunu bal gibi biliyorsun. O yüzden nefret ediyorum senden. Ama sonra, bazen, gelip bana gülümsüyorsun içten “Günaydın Kim, bugün nasılsın bakalım?” diyorsun. Ellerimi avuçlarının içine alıyorsun. Titriyor ellerim. Ödüm kopuyor anlayacaksın diye. Sen, “Ellerin çatlamış soğuktan, krem sürmen lazım. Biraz kendine bak kuzum” diyor, çantandan el kremini çıkarıp bana uzatıyorsun. Utanıp çekiyorum ellerimi. Aptal bir şaka patlatıp umursamaz görünmek istiyorum. “Ben işçi çocuğuyum kızım, ellerim pamuk gibi görünürse ihanet etmiş olmaz mıyım yoldaşlarıma?” diyorum. Gülüyorsun, “ Kim, boşver bunları. Unutma ki bir kadın her daim bakımlı ve hoş görünmeli” diyorsun. Ben seni duymazdan geliyorum. Karnıma bir ağrı giriyor aniden. Bir makas alıyorum yanağından, dönüp gidiyorum.

Umutsuzca sana ulaşmanın bir yolunu arıyorum. Bir gün, bir oğlana kapılıp gideceksin diye ödüm kopuyor. Düşünmek bunu, felaketim oluyor, atıyorum kendimi yola, hızlı adımlarla yürüyorum, soğuk rüzgara karşı, ellerim montumun cebinde. Aklımda sen, fikrimde sen olduğu halde.

Bu yazı Hikayeler kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.