20 Haziran 2013 – Tuğçelemeler….

Ülke gündemi tam gaz gidiyor. Her gün yeni bir tür direniş şekli ile karşılaşıyoruz.

Çocuklar parkta geceliyorlardı, “kalkın” dediler. Çocuklar ayağa kalktı, yürüdü, “durun” dediler. Ve çocuklar durdular! Duran adamlar, kadınlar türedi. İnsanlar sokaklarda dakikalarca, saatlerce durmaya başladı. Sonra yine yeniden, “yürüyün” dediler… Böyle yuvarlanıp gidiyoruz. Bir garip hallerdeyiz.

Diyecek söz bulamayan hükümet, bocalamakta. Ama çocuklar tam gaz… Direnişçilerin büyük bir bölümü şu tavırda; “yeter, birbirimize sataşmayalım, insanlarla alay etmeyelim, aynı şiddet içerikli görüntüleri temcit pilavı gibi çevirmeyelim. E peki ne yapalım? Hadi bunu konuşalım!” Şimdi parklarda yaz gecesi açık hava forumları başladı. Herkes kendi mahallesindeki parkta, her gece aynı saatte toplanıyor ve eski Yunan’da olduğu gibi meydanlarda, demokratik bir ortamda fikirler paylaşılıyor.

Bir yandan “duruyorlar” bir yandan da güzel projeler üretiliyor. Mesela şu, son kulağıma gelen projeye bayıldım. Gençler yoksul çocuklar için yaz okulları açacakmış. Muhteşem! Ben önümüzdeki hafta şehir dışında olacağım, ama döner dönmez bu projeyi araştıracağım, içinde yer alabilir miyim, bir bakacağım.

35 yıl boyunca anti-aktivist yaşamış ve düzene uymuş olan ben, bu saatten sonra, hem de onca uğraşıp yeni anne olmuşken, gençlerin bu haklı baş kaldırısını ve barışçıl eylemlerini canı gönülden destekliyorum. Gizli gizli seviniyorum, içim ümitle doluyor. Heyecan taşmaları yaşıyor ve patır patır Face’ten paylaşımlarda bulunuyorum. Sonra da ara ara korkuyorum, ya beni alır götürürlerse, ya kızımı göremezsem, diye endişelere gark oluyorum. Yahu beni ne diye alsınlar, bir kere meydana çıkmamışım, anca bilgisayar başından paylaşımda bulunmuş, paylaşımları like’lamışım… Ama son tahlilde hükümeti eleştiren taraftayım. Birilerinin tavuğuna “kış” demişim. Hem gazeteciler de fikirlerini paylaştıklarından yatmıyorlar mı içerde. Hem bu ülkede polis istediği evde, bulmak istediği her ne ise bulmuyor mu? Endişe ve korkuya teslim oldukça paranoyak fikirler üşüşüyor kafama. Ya beni almaya eve gelirlerse, bir şafak vakti, evi arasalar Osman’ın Aikido’dan kalma sopalarını, kılıçlarını vs bulsalar… Anında terörist başı oluveririm mazallah!.. Sonra beni de atarlar içeri, artık kızımın resimleri ile avunurum… Aman Yarabbi! Biliyorum, kulağa salakça geliyor. Ben kimim ki! Bu kadarı kendini fazla önemsemek oluyor. Ama, işte naparsın, “anayım ben ana!” (Burada Büşra Pekin’in Hıyarlı Baba’daki repliğini hatırlayın n’olur)

Yahu, hayat boyu üzerime giydiğim rollerden en çok şu ‘ana’lığı sevdim billahi. Ne evlat, ne arkadaş, ne öğrenci, ne de iş kadını Tuğçe beni bu kadar mutlu etti. Sanki “Anne=İyi İnsan” demek. Her zaman değil tabi, ama genel kanı bu. Anne olduğumu hatırladıkça, iyi insan olmam gerektiğini de hatırlıyorum. Bu annelik halini çok seviyorum. Böyle yirmili yaşlardaki gençlere “evladım” diye konuşasım geliyor. Vahim! Biliyorum! Velhasıl bende durum bu!

Her neyse! Ülkemiz bir garip süreçten geçiyor, ama ben herşeyin çok güzel olacağını hissediyorum. Bakın göreceksiniz, herşey çok güzel olacak!

Şimdi kişisel konulara gelelim. Artık biliyorsunuz, bir süredir yogaya ara verdim, fenalardayım. Bu sebepten kendimi bakıma çekmeye karar verdim. Lakin bu öyle cilt bakımı, detoks falan değil. Zihin temizleme bakımı. Ben, (şimdilerde moda olan) düşüncelerin yaratıcı gücü olduğuna inanıyorum. Secret’tan çoook evvel, kırmızı kapaklı bir kitap okutmuştu babam bana, %100 Düşünce Gücü, Jack Ensign Addington. Sanırım üniversiteye yeni başlamıştım daha. O tarihten beri bizzat bu metodu uyguladım ve düşüncelerimin yaratıcı gücünü deneyimledim. Zaten sonra da Secret falan çıktı piyasaya…

Mevzu basit, yol malum, ama tıpkı defalarca diyet yaptığı halde yeniden diyetisyene başvuranlar gibi ben de yine yeniden bu konu ile ilgili bir kişisel gelişim kitabı okumaya başladım. Nuray Sayarı’dan “Rastlantı Yoktur Neden Vardır”.

Kitapta başarmak istediğin konu (gerçekleştirmek istediğin şey) ile ilgili bir çalışma var. Her sabah, o şey olmuş gibi hayal ediyorsun, şükrediyorsun! Mesela “Allah’ım şükürler olsun ki, yepyeni ve çok güzel bir ev satın aldım” gibi!… Bunu 21 sabah uyandığında tekrar ediyorsun, sonra 7 gün ara verip 21 sabah daha yapıyorsun. Aç karnına, tok karnına fark etmez. Veee, mucizevi bir biçimde, en kısa sürede o ev senindir 🙂 Nasıl?

İnanmadınız mı? Vallahi siz bilirsiniz, fakat şu kadarını söyleyeyim, ben bunu yıllardır yapıyorum, daha bir kez sekmişliği yok! Allah’a çok şükür 🙂

Her neyse, ben yarından itibaren başlıyorum. Sonuçları size bildiririm. Bireysel bazı dileklerimin yanında, ülkemiz için de yapacağım bu dediğimi. Hadi yine iyisiniz 😉

“Allah’ım şükürler olsun ki hükümeti dürüst, çalışkan, eşitlikçi, demokratik, laik, vatandaşına sevgili, saygılı, ülkeyi kalkındırmayı amaç edinmiş ve bunu en güzel biçimde başaran, ülke çıkarlarını kendi çıkarları üzerinde tutan, modern, çağdaş zihniyete sahip, ülkeyi barışçıl politikalarla yöneten, kalkındıran, hem azınlık hem çoğunlukların gönlünde taht kurmuş, tüm vatandaşların sağlık, eğitim, iş, sosyal haklarını güvence altında tutan bir ülkede yaşıyorum!”

Dediğim gibi, Herşey Çok Güzel Olacak!… Demedi demeyin!

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.