3 Haziran 2013 – İlk Politik Yazımı Yazdım, Çok Heyecanlıyım

Yeniden merhaba…

Hayat ne garip, Reyhanlı’nın ardından, 13 Mayıs tarihli yazımda aynen şunları söylemişim:

“Ülkemde acı olaylar yaşanıyor. Haberleri izlemek, gazeteleri takip edebilmek için insanda mangal gibi bir yürek olması lazım. Annem, babam bu konuda beni çok eleştirirler. Bir türlü yapamadım, öğrenemedim ağlamadan haber izlemeyi. Ben de izlememeyi seçtim, hiç bilmemeyi. Bilmemek çözüm değil elbette. Biliyorum, devekuşu gibi kafamı kuma gömüyorum. Ama aksi taktirde dengede duramıyorum. Aktivist biri de değilim. Bizim nesilden kaç tane aktivist çıktı ki? Bir elin parmaklarını geçmez. Ben de ‘ben’cilerdenim. Bencilim…”

Daha ay bitmeden olanlara bak!.. Değişime bak:

Susturulmuş, apolitize edilmiş, internet başından kalkmayan gençlik, hükümetin takındığı aymaz tavrı protesto etmek için sokaklarda. Hem de üç beş değil, onbinlercesi, tüm yurtta.

Telefonda “hükümet” sözcüğünü telaffuz ettiğimde bile korkudan telefonu yüzüme kapayan annem (neymiş, telefonlar dinleniyormuş), dün Bağdat Caddesi’nde elinde bayraklarla yürümüş, coşku ile bunu anlatıyor bana. Hem de telefonda!

“Karşıt fikirlerin ürün ve hizmetini satın almayın,” diyenleri eleştirip, “iyi olan ürün/hizmeti kullanırım,” diyen ben, bu sabah ilk iş on yıllık bankamı, hizmet ve ürünlerinden memnun olmama karşın, değiştirdim. Hesaplarımı kapattım, kartımı iptal ettirdim, bireysel emekliliklerimi aktardım, paramı taşıdım.

Çocuğum için canımı veririm, ama pedagoglara rağmen gün boyu TV’yi kapamayan ben, yanlı ve susturulmuş medyayı boykot için TV’yi kapattım.

“Politikadan nefret ediyorum, haberler canımı acıtıyor, bilmeyeyim daha iyi,” deyip de gazeteleri okumayı reddeden ben, sabah ilk iş Cumhuriyet ve Sözcü’yü karış karış okudum, Sözcü’nün aplikasyonunu telefonuma indirdim.

Allah senden bin kere razı olsun rte ve hükümeti, uyuyan bir nesli uyandırdınız, ayağa kaldırdınız!

Şiddet(polis şiddeti hariç) içermeyen, halk hareketi olarak başlayıp süren, hiçbir partiden beslenmeyen bu protesto eylemi tüm halkın gözlerini yaşarttı. Bizi tek yürek yaptı. İnancımızı kaybetmek üzereydik, içimizde har har yanan koskocaman bir ateş yaktı. Bu kadar insanın meydanlarda bir araya gelip, dayanışma içerisinde, vandalizme başvurmadan, provokasyona mahal vermeden, günlerdir verdikleri mücadele, milletime, vatanıma olan inancımı inanılmaz ölçüde güçlendirdi. Hepimiz o meşhur korku eşiğini aştık. Allah senden bin kere razı olsun rte.

Hükümetten nemalandığı için olaylara sırtını çeviren medya kuruluşları, dev holdingler! Kimse gazetelerinizi okumazsa, televizyonlarınızı izlemezse, restoranlarınıza, cafe ve barlarınıza gitmezse, bankalarınızı kullanmazsa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Benim bu harekete nacizane katkım böyle olacaktır. Çocuğumu bırakıp meydanlara çıkamadım, tarihi bir olayı Twitter ve Facebook’tan izlemek zorunda kaldım. Benim de yapacağım bu olacaktır.

Bu arada, Facebook’ta bir arkadaşın durum güncellemesi dolaşıyordu, Taksim’e gitmeyip Bağdat Caddesi’nde yürüyüş yapan, “Tayyip İstifa” diye bağıranları küçümsemiş, hoş olmayan da bir tabir kullanmış. Yapmayalım arkadaşlar. Zaman birleşme zamanı. Elinden bu geliyorsa bunu yapsın, evinden çıkamıyorsa tencere tava çalsın. Ne fark eder. Yeter ki üç maymunu oynamasın.

Birleşmekten kastım bunun da ötesinde aslında. Nasıl ki bizler kendi yaşam tarzımıza saygı istiyoruz, aynı saygıyı bizimle aynı görüş ve inancı paylaşmayanlara da sunabilmeliyiz. Şöyle ki, bazı fotoğraf kareleri gördüm, başı kapalı genç kızlarımız da bizimle el ele Gezi Parkı için yürüyorlardı. Bu cesur kızları alkışlıyorum. Üzerlerindeki sosyal baskıyı düşünsenize. Kalabalığın içinde üç beş kişi, kabak gibi de ortadalar! Cesareti düşünün! Yürekten alkışlıyorum onları.

İşte gün gelip devran döndüğünde, bu arkadaşların da haklarını sonuna kadar korumak boynumuzun borcudur. Demek ki onlar da örtüleri ile üniversiteye gidebilmeli, meclise girebilmeliymiş. Bu olaylar bana bunu öğretti.

Çünkü, hiçkimse özgürlükleri elinden alınıyorsa buna seyirci kalmaz. Hiçbir dikta rejimi sonsuza kadar sürmez. Er ya da geç her kesim, hakkı olanı almak için ayaklanır. İşte bunu asla unutmamalıyız.

Zamanında bizim yaptığımız hatayı (üniversitelere başörtülü kızlarımızı sokmamak) bugün bize karşı yapanlar (yaşam şeklimize karışanlar) bir gün bize dönerse,”hatamızı anladık,” derse onları bağrımıza basmalıyız. Çünkü birlikten kuvvet doğar. Çünkü yasaklar ancak yasaklananı daha da cazip hale getirir. Ne olur bunu hep hatırlayalım.

Son bir lafım da sosyal medyayı küçümseyenlere geliyor. Evet, son derece modern, eğitimli orta yaşlı kesimden bazı kimselerin sosyal medyayı küçümsediğine tanık oldum. Onlara göre boş insanlar, çocuklarının, sevgililerinin, kendilerinin fotoğraflarını yükleyerek, “bakın ne kadar mutluyum,” demek için kullanıyorlardı sosyal medyayı. Bugün gördük ki, en gerekli zamanda, sosyal medya, karartılmış basın ve yayın organlarının ikamesi oldu. Çoluk çocuk resmi yükleyenler, basından gizlenen fotoğraf, video kaydı ve bilgileri paylaştı, gelişmeleri aktardı.

Bu olaylar bize öğretti ki sosyal medyayı küçümsemek, istememek, yok saymak, zamanında matbaayı reddetmiş olmamız kadar büyük bir hatadır!

Hepimize güzel haberlerle dolu bir hafta diliyorum.

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

3 Haziran 2013 – İlk Politik Yazımı Yazdım, Çok Heyecanlıyım için 1 cevap

  1. Arzu Akçakaya der ki:

    İçimizdekileri böyle güzel böyle samimi bir dille anlattığın için teşekkürler kuzen yüreğine sağlık…

Yoruma kapalı.