14 Mart 2014 – Hoca Olmak ya da Olmamak

Yoga’da henüz çok çok yeniyim. 2009’dan beri yoga yapıyorum. Araya hamilelik girdi, mola da verdim. Ama 2012 Mayıs-Haziran gibi yeniden başladım ve o tarihten bugüne düzenli yoga yapıyorum. 2013’ün ikinci yarısında hocalık eğitimim başladı. Mart 2014 itibarı ile de sertifikalı Yoga Eğitmeniyim. Ha bu arada 2013’ün sonunda Hamile Yogası Hocalık Eğitimi’me de başlamıştım, o da nihayete ermek üzere, halihazırda son staj derslerimi verme aşamasındayım. Bundan gayrı da eğitimim yok. Günlük meditasyon ve yoga pratiğime sadık kalmaya gayret ediyorum. Çocuklu bir kadın olarak bu da her gün ayrı bir mücadele. Yine de hiç fena gitmiyorum.

Sonuç olarak, Yoga’da çok yeniyim. Ama ders veriyorum. Hem de yaklaşık altı aydır, arkadaşlarıma, düzenli olarak ders veriyorum. Şimdi, daha profesyonelce, mesela karşılığında para talep ederek, ders vermeye devam edeceğim. Derslerim önümüzdeki pazartesi başlayacak.

Kendimi çok sorguladım, doğru mu bu, böyle hemen hocayım diye piyasaya çıkmak, doğru mu? Yıllarını bu işe vermiş hocalara saygısızlık olmuyor mu? Yoga bu kadar hafife alınacak bir mevzu mu? Ancak, Zeynep Aksoy bizi bu konuda çok yüreklendirdi. Eğitimin ilk hafta sonu bitmişti ki, “Bir dahaki buluşmaya kadar çevrenizde gönüllü bir kişiye 30 dakika yoga dersi vereceksiniz,” dedi. Ben bunun imkansız olduğunu düşünmüştüm. Ödevimi de son güne kadar erteledim. Son gün, annemi yakaladım 🙂 ve ona 30 dakikalık bir mini yoga dersi verdim. Sonuç şu oldu: Annem çok keyif aldı ve Savasana’da bir yarım saat kadar uyudu, bildiğin horul horul uyudu. Bu bana çok güven verdi. Zaten ikinci hafta sonu buluşmamızın ardından da bir grup arkadaşıma düzenli Yoga dersi vermeye başladım.

Arkadaşlarımdan çok güzel geribildirim aldım. Altı ayı aşkın süredir birlikteyiz, bana verdikleri en güzel geribildirim: “Tuğçe bize yogayı sevdirdin, sen bizi bırakmadığın sürece biz de seni bırakmayız,” oldu.

Bu benim maharetim mi, biraz 😉 ama esasen bu Zeynep Aksoy, Naz Şarman, Hakan Aktürk, Hande Özbakır, David Cornwell ve Cihangir Yoga’nın marifeti. Çünkü, ben zannetmiyorum ki her Temel Yoga Hocalık Eğitimi bu kadar dolu dolu olsun. Bilemiyorum, başka bir eğitim deneyimlemedim elbette ama bu eğitim benim için çok sağlam bir temel oluşturdu, buna canı gönülden inanıyorum.

Aslında, pratik olmadan olgunlaşma gelmiyor. Yoga yapmak ayrı bir pratik, ders vermek ayrı. Eğer ben eğitimin başından beri arkadaşlarıma ders veriyor olmasaydım, bu kadar çok şey öğrenmiş olmam mümkün değildi. Hatta, eğitim süresince hiç ders vermemiş arkadaşlarım, bundan sonra da uzunca süre ders vermezlerse, aldıkları eğitime bir miktar haksızlık etmiş olacaklar ve ders vermek konusunda kendilerine güvenleri de azalacak, buna yürekten inanıyorum.

Bugün 4 yıllık bir üniversite mezunu olan herkes diplomasını alarak mesleğini icra etmeye başlıyor. Ben üniversite mezunuyum, bir çok arkadaşım da öyle. Söyleyin n’olur, okurken mi öğrendiniz mesleğinizi, yoksa sonrasında, iş hayatında mı?

Bugün genç bir öğretmen, okuldan mezun oluyor ve ders vermeye başlıyor. Hele ki ilk okul öğretmenleri, çocukların gözünde yarı Tanrı’lar. Nasıl büyük bir sorumluluk. Ben ilk okulda, yılların deneyimi ile eğitim veren öğretmenimin bir yanlış davranışı sonucu yaşadığım travmanın izlerini hala taşıyorum. Yani, kimi zaman, okul mezunu olmak, yıllarca da deneyime sahip olmak yetmeyebiliyor işte. Her şeyi kontrol edemiyoruz.

Bir cerrah, doktor, mühendis, psikiyatrist… bilemiyorum işte, sorumluluğu çok yüksek meslek erbapları, deneyimlerini nasıl kazanıyorlar, bizzat o mesleği uygulayarak.

Yani, Yoga için de durum aynı.

Bunun yanında, öğrencilerimin gözünden baktığımda da, bazı durumlarda, yolun başında olmamın bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Onların pozlar arasında akarken bedenlerinde ne gibi hisler olduğunu biliyorum, çünkü çok uzaklarında değilim, oralardan yeni geçtim. Kendi günlük pratiğimden edindiğim bilgiyi onlara aktarabiliyorum. Aslında, şey gibi bu, lise üçe giden birisi, bazen lise ikiye giden bir kişiye çok daha iyi aktarabiliyor konuları, çünkü bilgileri çok taze.

Bence:

Günlük yoga ve meditasyon pratiğimin bulunuyor olması,

Yogayı din kontekstinde sunmuyor olmak,

Başlangıç seviye yoga pozlarını uyguluyor olmak (kendi pratiğimde deneyimlediğim pozlar),

Kişilere herhangi bir duyguyu, düşünceyi, hissi, normu, dünya görüşünü dayatmıyor olmak, yani onların oldukları gibi olabilmeleri için onlara alan yaratabilmek,

El ile yönlendirme yaparken derinleştirici yönlendirmelerden uzak durmak, her bedenin kemik yapısının farklı olduğunu gözetmek,

Aksiyel Ekstansiyonu akılda tutmak,

Beş element merceğinden pozları anlatıyor olmak (sağlam zemin, uzun omurga, drişti, nefes ile akmak, gevşek merkez, nefesi itip çekmemek, tutmamak)

Pozlarda kişinin bedendeki hislere odaklanmasını ve acı ile yoğunluk arasında ayrım yapabilir hale gelmesini desteklemek, ve diz, bel, boyun gibi kolay incinir bölgeleri sağlama alarak pozları sunmak ve

Deneyimli hocalar ile aynı miktarda para talep etmiyor olmak şimdilik yeterince iyi, ne dersiniz?

Bundan sonrası, bol pratik, bol eğitim, bol öğrenme umarım 🙂

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.