24 Ekim 2013 – Bu Dersi Veren Ben miyim?

Zeynep Aksoy 200 saatlik Temel Yoga Hocalık Eğitimi’nde 3’üncü hafta sonunu geride bıraktık. Kadın öyle bir sistem oturtmuş ki, inanılır gibi değil ama ikinci buluşmanın ardından, 1,5 saatlik, başlangıç seviyede temel yoga dersi verebilir hale geldim. Elbette, henüz bu işin sadece kırıntısını biliyorum, o da belki. Ama, en azından doğru kurulmuş, başarılı bir yoga dersini aynen taklit ederek, öğrencilerimi tehlikeye atmadan ve onların nefes ile akmalarına olanak sağlayarak verebiliyorum. Bu muazzam bir şey. Ve bunun gerçekleşmesini sağlayan, %100, Zeynep Aksoy’un müthiş sistemi. Çatıyı kurduk, şimdi ilmek ilmek içini dolduracağız. Üstelik, yanılmıyorsam bu Zeynep Aksoy’un SON yoga hocalık dersiymiş. Ne kadar şanslıyım ki, son grubun içinde ben de varım.

Yogaya meraklı bir grup arkadaşıma düzenli ders vermeye başladım. Henüz sadece elimdeki ders şablonunu aktarıyorum onlara. Yani, kendi başıma bir ders oluşturacak seviyede değilim. Ve o seviyeye nasıl geleceğim, hiçbir fikrim yok. Ana odaklıyım. Elimdeki dersi tekrar tekrar aynı gruba verirken, her derste yepyeni bir farkındalık kazanıyorum. Bu da olağanüstü bir tecrübe benim için.   Aslında, öğrencilerim sıfırdan başladıkları için, onlar için de aynı derste adım adım ilerlemek güzel olacak. Zira, bir süre sonra dersin akışını öğreneceklerinden zihin devreden daha rahat çıkacak ve onlar kendi pratikleri içinde nefes ile akabilecekler. Üstelik, tanıdığım bir çok hoca da sürekli olarak aynı şablon üzerinden ders veriyor. Ashtanga’da da, ustalaşana kadar aynı seri üzerinde çalışıyorsun, değil mi? Yani, sorun yok!..

İlk dersimde sadece iki kişi vardı. Sesimi kaydetmiştim. Sonradan kaydı dinlerken, bazı yerlerde ağlamak istedim. İlk dersim olduğunu gözetirsek, bence genel anlamda başarılı bir dersti ama, atladığım bir iki hareket olmuş. Konuşma dilimde de Zeynep Aksoy’un önermediği, “şimdi şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz” gibi kalıplar kullanmışım. Artı, şavasana’da onları bırakıp gitmişim. Dersi noktalamamışım yani 🙂 Onları söz ile yönlendirmişim detaylı olarak, ama hiç bir dokunuş, düzeltme yok. Fakat, yine de kendi içinde başarılı sayılabilecek bir ders diyebilirim. En azından, öğrencilerim memnun kaldılar, onları incitecek bir hata yapmadım, iki yönlü uzama, drişti, nefes ile akma, yere köklenme gibi temelleri onlara aktarabildim.

İkinci dersimde tam beş öğrencim vardı. Yoga Hocalık eğitiminin üçüncü buluşmasının ardından verdim bu dersi. Üçüncü buluşmada şavasana masajı, elle yönlendirme, dokunmalar üzerine yoğunlaşmıştık. Ben de heyecanla öğrendiklerimi uygulama sevdasına düştüm, beş kişilik gruba bol bol elle yönlendirme yaparak ders vermeye kalktım. Burada kendime çok güzel notlar aldım.

Ne gibi mi:

1- Zeynep Aksoy’un sözünü ettiği şey karşıma çıktı. Herkes dokunulmayı sevmeyebiliyor. Benim grubumda da bunu dile getiren bir kişi oldu. Ona dokunacak olmam onu biraz germiş. Sonradan, yani ben dokunduktan sonra bu fikre daha sıcak bakmaya başlamış. Ama, ben kendime not alıyorum: “Tuğçe, derste yeni bir öğrenci varsa, dersten önce mutlaka sor “Ara ara size dokunabilirim. Dokunulmaktan huzursuz olan var mı?”

2- Kalabalık bir gruba ders verirken, her kişiyi elle yönlendirmek mümkün olamayabiliyor.

3- Pozları onlara hem anlatmak, hem de bizzat yaparak göstermek önemli. Özellikle de senin dersine ilk kez girenler ya da hayatında ilk kez yoga yapacaklar için seni, hocayı, görmeleri önemli.

4- İlk kez derse giren bir kişiyi, dersin başında dokunarak düzeltmek çok uygun olmayabilir. Belki kişi, “yapamıyorum, olmuyor” önyargısına düşebilir. Yani belki de ilk derste kişinin kendi bedeni ile iletişim kurabilmesine alan yaratmak için bir miktar geri durulmalı. Bilemiyorum. Bu sadece bir his. Kendisini incitecek bir hata yapmadığı sürece bir miktar hata yapmasına izin verilebilir belki. Ya da, bir iki kritik hatayı düzelterek, bazı hatalara şimdilik göz yumulabilir… mi? Bakacağız artık…

5- Dersin en başında, sınıfı yerleştirirken, ellerini kollarını rahat hareket ettirebilecekleri şekilde yerleştirmek önemli. İkinci dersimde, yerleşmedeki küçük bir hata yüzünden bir iki hareketi modifiye etmem gerekti. Onların akışını bozarak matları çekelemek istemedim.

6- Background müzik bence çok hoş bir etki sağlıyor. Ben kendi pratiğimde de arka alanda hoş bir tını olduğunda çok daha fazla zevk alıyorum dersten. Aslında kişiyi şımartacak her türlü uygulamaya “evet” diyorum. Hoş bir müzik, hoş bir koku, şavasana masajı, kişilerin prop’larını onlar için hazır etmek, şavasana’da onların üzerini örtmek… Yani, akla ne gelirse. Hatta gerekirse ayak masajı, baş masajı… Hepsine “evet” diyorum. Kendi derslerimde uygulayacağım. Kişi benim dersimden pamuk gibi çıkmalı. Sevgi ve şevkat ihtiyacı dahi bir nebze olsun giderilmiş olmalı.

7- Kesin ve net bir tondan konuşarak, net yönlendirmeler yapmak çok önemli. “Dur bakayım, şöyle mi yapsak” gibi sesli düşünmek, o bir anlık gaflet, sınıfta kaos ortamı yaratabiliyor. Bir de bakıyorsun her kafadan bir ses çıkıyor. Hahaha evet, itiraf ediyorum, bu da başıma geldi. Ama, hızlı toparladım 😉

8- Şimdi sözünü edeceğim konu çok göreceli. Bu konuda farklı görüşler var. Bazı hocalar dersten önce öğrencilere minik bir konuşma yapıyorlar. Yoga felsefesi ile ilgili. Ya da kendi yoga yolculukları ile ilgili. Ben bunu yapmamayı ve mata oturan öğrenciyi hemen pozlar arasında akmaya davet etmeyi tercih ediyorum. En azından şimdilik. Yani, bu öyle bir şey ki, ya söylediklerin cuk oturur yerine, öğrencilerini derinden etkilersin, ya da son derece sakil bir biçimde havada asılı kalır lafların. Hatta, “ben oldum, bakın nasıl oldum” tonundan gelebilir kulağa, ki hiç istemediğim bir şey bu. Bu maddeyi ileride bir gün yeniden masaya yatırabilirim. Hakikaten bu yolda güzel bir ilerleme kat ettikten sonra bambaşka hissedebilirim bu konuyla ilgili, belli olmaz.

Şimdilik kendime aldığım notlar böyle… Her birini bizzat kendi hatalarımdan, ya da gözlemlerimden öğrendim. Düzenli ders verebiliyor olmak benim için harikulade bir öğretmen.

Az önce de üçüncü dersimi verdim. İki kişiye. Kendimden en memnun olduğum ders bu oldu. Öğrencilerim de oldukça memnun görünüyorlardı hallerinden, mutlu oldum.

Bu kadar keyif aldığım ve bana bu kadar iyi gelen bir öğretiyi insanlara aktaracak olmak inanılmaz bir şevk ve heyecanla dolduruyor içimi. O kadar çok eğitimde gözüm var ki, zamana yayarak, sindire sindire, her sene en az bir eğitim almayı gönülden arzu ediyorum.

Derinlerde bir yerde hissediyorum, ileride bir gün çok iyi bir yoga hocası olacağım. Yine yeniden topluma faydalı, üreten ve ayakları üzerinde duran bir birey olmak çok güzel bir duygu…

Namaste!

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.