Yuh olsun bana, bir aydır tık yok. Yazmadım, yazamadım. Her yazanın başına gelir bu. Ara ara yazan adama bir kal gelir, ilham kaçar, hayat hızlanır, bazen hüzün basar, bazen de tembellik hasıl olur. Bana da bunlardan ortaya bir karışık oluverdi işte.
Yazacak çok şey biriktiği için çalakalem yazıyorum. Kusura bakmayın.
Yoga… Yogaya devam. Arada bir grip daha atlattım. Üç dört gün sürdü, ayakta geçti. O dönemde yogaya biraz ara verdim tabi. Son iki hafta bu bağlamda kötü, verimsiz geçti. Bu arada, bu sene, hayatımda hiç olmadığım kadar sık grip oldum. Emziriyorum diye midir, vitaminsiz mi kaldım, anlamadım. Geçtiğimiz haftaya kadar her gün azar azar kilo kaybı da devam etti. En son 50’yi gördüm. Ve hemen yemeyi arttırdım. Sanırım şimdi toparladık. Yine 51’im. ‘Aman da ne zayıfım,’ diye yakınanlara çok gıcık olurdum hep. Şimdiye kadar ‘Birkaç kilo daha versem ne iyi olur’culardandım. Bunu da tattık, hadi hayırlısı. Özgürce yiyebilmek süper tabi, şikayetim yok ama insan yine de nedenini sorguluyor, kötü bir senaryodan korkuyor. Hele bir de sürekli grip mrip olmaya başladıysan, hepten sinir oluyorsun. Sağlık her şeyin başı arkadaş. Varsın azcık balık eti olsun insan, sağlıklı olmak gibisi yok. Aman canım bir hava attırmadınız, kısaca, yiyorum yiyorum kilo almıyorum, hehe.
Kıskançlık ve gıpta… Her gün yoga yapabilenlere acayip saygı duymaya başladım. Ben iki hafta 4 gün yoga yaparsam üçüncü hafta mutlaka bir şey oluyor, o hafta bir gün falan yoga yapabiliyorum, sonra da battı balık diye gidemiyorum. Ve ertesi hafta yine yeniden daha adanmış olarak stüdyoya koşuyorum. Pazartesi başlayıp salı biten diyetler gibi 🙁 Bu konuda www.yoganotlari.blogspot.com’un yazarı Pınar’ı çok takdir ediyorum. Finlandiya’nın karında kışında ta nerelerden nerelere her sabah yogaya koşuyor. İşte böyle insanlar saygıyı hak ediyor. Ben de her haftaya yeniden ümitle başlayabildiğim için iyimserlik ödülünü hakkediyorum. Di mi?
Yeni iş… Yazmadığım bu dönemde güzel bir gelişme oldu. İngilizce ders vermeye başladım. Uzun zamandır aklımdaydı zaten. Artık işe yarar birşeyler yapmak, karşılığında da para kazanmak istiyorum. Zira, yoga yolunda yürürken kendimi finanse edecek bir işe ihtiyacım olacak. Öğretmek de en zevk aldığım, en iyi bildiğim şey. İlk öğrencim çok sevdiğim bir arkadaşım. Geçen hafta ilk dersimizi yaptık. Hevesle hazırlanıyorum derslere. Çok hoşuma gidiyor. Öğrencimin gelişimine en iyi şekilde katkıda bulunabilirim inşallah. Dua edin bana :p
Canım kızım… Canım kızımı yerim ben yaaaa… Şimdi tüm anne, babalara tanıdık gelecek bir durumdan söz etmek istiyorum. İnsanın çocuğu oldu mu, benimki en güzel, en akıllı, en komik, en özel çocuk, diye bir hisse kapılıyorsun. Ve bunun gerçek olduğuna Kuran üstüne yemin edebilirsin yani, o derece inanıyorsun. Bizde de durum aynı. Bizimki yeni tanıştığı insanlara dik dik bakıyor, hatta bazen gözünü bile kırpmadan, mimiksiz olarak on dakika bakabiliyor. Öyle ki, bu bakışlardan huzursuz olup elini ayağını ne yapacağını bilemeyenler gördüm. Yaşlılara karşı sempatisi var. Parka gittiğimizde yaşlı birini gördü mü koşup yanına gidiyor, dizlerinin dibine kadar giriyor, el sallıyor, öpücük atıyor, bir cilveler, bir cilveler. Evde bize yaptığı maymunlukları hele anlatmakla bitiremem. Vallahi de billahi de bizimki en tatlı, en akıllı, en komik 🙂
Daha da var ya, artık bir sonraki yazıya, kısmet…