Ne Zaman ‘Başardım’ Diyebilirim

Yoga ile ilgili yeni takip etmeye başladığım bir blog var: yoganotları.blogspot.com

Blogger’ı kocamın arkadaşı, ben de büyük bir tesadüf eseri kendisi ile tanışmıştım. Yogarooms’da dersime girmişti ve üstelik o günkü tek öğrenci bendim. Soyadımdan beni tanıdı ve gülüştük falan. Enteresan oldu yani.  Herneyse, kendisi şimdi evlendi ve Helsinki’ye taşındı. Baya baya yoga ile yaşıyor. Ben de onun yazılarını zevkle okuyorum.

Anacım, sabah 3’lerde uyanıp 4’lerde yoga yapıyor falan, şimdi de Hindistan’da yoga tatilinde. Ohooo dedim kendi kendime, kızım sen bu tembellikle gelecek yüzyılda hoca olursun.

Sonra düşündüm, bir insana sabah 3’te uyanarak yoga yaptıran mekanizma nedir? Bu motiv nereden gelir? Bende niye yok? Bayağı kafa patlattım.

Benim başarma azmim üniversite yıllarına kadar tavan yaptı. Yani tüm öğrencilik hayatım boyunca, takdir yerine teşekkür alırsam dünya başıma yıkılır sandım. Üniversitede bu hırsım biraz azalır gibi oldu. İlk defa içki içmeler, gece çıkmalar, erkek arkadaş vs derken derslerde EN iyi olmak o kadar da önemli olmamaya başladı. Ama yine de master yapmama olanak sağlayacak bir not ortalamasını hedeflemiştim, tutturdum.

Bana olanlar 1999-2001 arası oldu.  Bu iki sene benim hayatımın tam anlamı ile dönüm noktası. 99’da mezun oldum ve Finansbank’ta Kurumsal Pazarlama’da çalışmaya başladım. Tüm öğrencilik yıllarımı, iş hayatı başladığında bu çabalama koşuşturma bitecek, bol bol kendi paramı kazanıp hayatımı yaşayacağım, diye düşünerek geçirmiştim. Sık dişini kızım, az kaldı, okul bitiyor, demiştim. Ama bankadaki ilk iş deneyimim suratımın orta yerinde acı bir tokat gibi patladı. Aman Allahım, dedim. Herşey yalanmış. İş hayatı çok b.ktanmış. Bir sene çalıştım bankada. Her gün, her saniye terk etmeyi hayal ederek. Sanki iş bulmadan işi bırakırsam ağır bir yenilgi, büyük bir başarısızlık yaşamış olacaktım. Bu arada kendimi yemeğe verdim, 10 kg aldım, depresyona girdim falan falan. Neyse uzatmayayım. Tam bir seneyi doldurunca istifa ettim. Tüm eğitimimi, herşeyi çöpe attım ve 3 ay evde oturduktan sonra bir cafe-bar’da garsonluk yaparak yeniden kendi paramı kazanmaya başladım. Ondan sonra da herşey güzel bir seyirde devam etti. Ama bu deneyim sayesinde, ‘Başarmak Nedir?’ sorgulamaya başladım. Ailemin istediği gibi bir kariyerim olmamıştı. Ne çok para kazanıyordum, ne de bir titre sahiptim. Ama ÇOK mutluydum. Hayatım, macera ve heyecan dolu geçiyordu. Paramı kazanıyor, ilginç deneyimler ediniyordum. Hani hep arayıp durduğumuz tatmin duygusu var ya, ona sahiptim. Kariyer yapan birçok arkadaşım, benim  3-4 katım para kazanıyordu ama işlerinden ve yaşadıkları hayattan da nefret ediyorlardı.

Ben ise şuna karar vermiştim, benim için Başarmak=Mutlu Olmak idi. Yani, eğer ‘anda’ mutlu isem başardım diyebilirdim. O günden bu güne de bu formül değişmedi. Bence anda ve mutlu olmak, yarın gelecek başarıdan daha önemli artık. Bunu yaşayarak öğrendim. İşte belki de bu sebepten herhangi bir konuya kendimi deliler gibi adayamıyorum. Denge kurmayı arıyor bünyem. Yani, biraz yoga yaparım ama, biraz da kızımla vakit geçiririm. Canım o gün istemiyorsa, yoga yapmak yerine bir cafe’de tembellik yaparım.

Artık böyle yaşıyorum. Yine de ara ara çocukken bize öğretilenler hortluyor zihnimde ve ağustos böceğinin hazin sonu geliyor aklıma. Korku ile endişe tohumlarına teslim oluyorum. Sonra durup silkiniyor ve özüme dönüyorum.

Aslında yoganın, ucundan tanımaya başladığım, felsefesi bana yakın. Anda ol, farkında ol, dengede ol, esnek ol ve güçlü ol. Mesela hocalar diyor ki, derslerde diğer öğrencilere bakma, kendini kıyaslama. Kendi pratiğine odaklan. Diğerleri ile yarışma. Senin vücudun bile günden güne farklı olabilir. Bir hareketi bir gün kolayca yaparken bir başka gün yapamayabilirsin, ya da yapmak istemeyebilirsin. Vücudunu dinle, onu aşırı zorlama, onu sev, ona şevkatli ol. Limitlerine saygılı ol. Ama daha iyi olmayı da araştır. Hayatta da böyle olabilmeli insan.

Evet, yoga felsefesini seviyorum.

Bugün Yogarooms’daki yoga eğitmeni ile bir nevi özel ders yaptık. Yine tek öğrenci bendim. Biraz da sohbet etme şansımız oldu. Hocalık yolunda ilerlemek istediğimi söyledim. Bana, bu işten para kazanmayı beklemememi söyledi. Belki bir beş sene, hem para, hem zaman, hem emek yatıracaksın, sonra meyveleri toplamaya başlayabilirsin, ama eğitim almaya bir ömür boyu devam etmen gerekiyor, dedi. Hocalık eğitimleri çok pahalı, ama sen ders verdiğinde çok az para kazanabiliyorsun, diye de ekledi. Yoga stüdyolarına giderek para kazanmak çok zor, sınıfı doldurman lazım, bunun için de Kundalini gibi, fazla aktif olmayan dersler vermek avantaj oluyor, dedi. Özel ders vermeye başladığımda para kazanabilirmişim. Ama özel ders için biraz isim yapmak gerekliymiş. Bu arada insanlar hocayı rol model olarak görmek istermiş, o sebeple yaşam şeklim, aile hayatım, vücudumun fit olması ve karakterim önemliymiş. Öğrenciler bir açık gördüklerinde, ‘bunun kendine faydası yok, bana nasıl faydası olsun,’ diyorlarmış.

Meşakkatli bir yol yani. Aslında, bana bilmediğim birşey söylemedi. Benim için önemli olan, ‘bu yolu yürümek bana ne katacak?’ Hakkını vererek bu işi yaptığımı varsayarsak, bundan 10 sene sonra nasıl bir insana dönüşmüş olacağım? Bir işin hakkını verirsen, para bir biçimde peşisıra gelir, ben buna inanıyorum. Bu yola çıkarkenki amacım zaten hiçbir zaman para olmadı. Bununla beraber, elbette para enerjisinin yolunu da tıkamak istemiyorum. Para, bereket enerjisi bana hayırlısı ile bol bol akmaya devam etsin inşallah. Bu yola çıktım, çünkü daha iyi bir insana dönüşmek istiyorum. Bedenim, ruhum, zihnim dengede olsun, ben anda kalabileyim, sağlıklı, huzurlu, fit ve ışıl ışıl olayım. Kişisel gelişimim için çalışayım, istedim. Kurumsal hayatın hengamesi içinde, nereye gittiğimi bilmeden, ölümüne kürek çekmeye son vermek istedim. Biraz durmak, sezgilerimin sesini duymak için durmak istedim. Bu esnada kızımın tadını çıkarmak, onun gün be gün, an be an gelişimine tanık olmak istedim. Çok şükür ki, gittiğim yoldan BUGÜN memnunum. İlerde de tüm güzelliklerin beni beklediğini biliyorum.

Kısacası, endişeyi bırak, yürümene bak!

Bugünkü hoca da o dediğim ekolden geliyordu. Yine aynı hissi yaşadım. Hoca duruşlarla ilgili çok güzel püf noktaları veriyordu ama o kadar çok konuşarak detaylı anlattı ki, ben yine koptum. Dersin içinde akamadım. Sanki ilk kez yoga yapıyormuş gibi tutuk ve güçsüzdüm. Dersten çıktığımda ne çalışmış hissettim kendimi ne de rahatlamış. Son meditasyondan  da birşey anlamadım. Elbette asanaların hakkını vermek önemli ama sanki bu işi yavaş yavaş, adım adım zamana yedirerek yapmak daha iyi. Bilemedim.

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.