Ev Hayatından İş Hayatına

Alışmış kudurmuştan beterdir, derler. 35 yaşıma girmek üzereyim. Üniversiteden mezun olduğumdan beri çalışma hayatındayım. Kurumsal hayatta adım adım yükseldiğim sağlam bir kariyer yolum olmadı. Çünkü bunun bana göre olmadığını biliyordum. Değişik bir yoldan yürüdüm. Bankada bir sene çalışmak, farklı olduğumu anlamama yetti. Garsonluk yaptım, barmaid’lik yaptım, dev transatlantiklerde çalıştım, dünyayı dolaştım, yaş 30’a yaklaşınca Türkiye’ye döndüm ve otelcilik yapmaya başladım.

Bu yıl mart ayında kızımı dünyaya getirdiğimde, dünyanın en iyi lüks otel zincirlerinden birinde, İnsan Kaynakları – Eğitim Departmanında çalışıyordum ve red edilmesi zor bir teklif almıştım. ‘Kızım olmadan asla’ dedim ve bu muhteşem teklife sırtımı dönerek eve kapandım.

Ne mi hissediyorum, kızımın yanında olabildiğim için inanılmaz mutluyum. Hem anne, hem de tam zamanlı kariyer kadını olamayacağımı biliyordum, yani doğru şeyi yaptığıma eminim. LAKİN! Alışmış kudurmuştan beterdir, dedim ya, içimi kurtlar kemirmeye başladı. Endişe ve korku çanları çalmaya başladı… Neden mi? Dün market alışverişinde eşimin bana çıkarttığı ek kart yetersiz bakiye verdi… EVET, tetikleyici unsur bu kadar basit bir şeydi. Ya param olmazsa, ya eşim YOK derse, ya İŞ BULAMAZSAM ya…? ya…? ya…?

Aslında bir planım var, yarı zamanlı çalışabileceğim alternatif bir kariyer peşindeyim. YOGA EĞİTMENLİĞİ yapacağım. Ama ya yapamazsam, ya geç kalırsam, ya ev kadını olarak kalakalırsam, ya yeterince para kazanamazsam… Oh My God!.. diyerek kendimi evden dışarı attım. Kafamı toplamak için bir cafe’ye geldim. Yıllarca iş hayatı içinde yapamadığım ve hep hayalini kurduğum şeyi yapmak için, hafta içi bir cafe’de blog yazmak, düşünmek, hayal kurmak, plan yapmak için geldim:) Şu satırları yazarken bile endişe bulutlarının aralanmaya başladığını hissediyorum. Bir dakika, gidip bir kahve alacağım, az bekleyin olur mu?…

Kafeinsiz(emziriyorum da) tek espresso ile döndüm!

Nerde kalmıştık, yoga eğitmenliği. Birkaç senedir aklımın bir köşesindeydi bu plan. Bir gün bir yazı okudum. Yazıda, çalışanlarınızın zayıf yönlerini geliştirmeyi bırakın, onların güçlü yönlerini parlatın, diyordu. Çünkü, yeterince kullanılmayan güçlü yönler zamanla köreliyordu, bir kişinin zayıf yönü de ne kadar gelişirse gelişsin ortalama bir seviyeye gelebiliyordu ancak. Yani, şirketler yıllardır performans değerleme sistemi ile çalışanlarının zayıf yönlerine odaklanırken, kendilerine averaj bir çalışan kadrosu yaratmaktan öteye gidemiyorlardı.

DINNN! Kafamda bir ampul yanıverdi. Öyle ya, ben de senelerdir kendimde zayıf bulduğum yönlere odaklanıp duruyordum, onları averaja çekebilmek için uğraşadurayım, güçlü yanlarımı neredeyse hiç kullanmıyordum.

Son dört buçuk yıldır eğitim koordinatörlüğü yapıyordum ve bu süreçte gördüm ki sahnede insanlara bir bilgiyi aktarmakta çok başarılıyım. Politika, ayak oyunları, bürokrasi, dosyalama, raporlama ise güçsüz olduğum alanlar.

Yoga eğitmenliği sayesinde, tüm ofis işlerini ve kurumsal hayatın gerektirdiklerini geride bırakarak sadece bilgi aktarmaya odaklanabilecektim. HARİKA!

Bu uğurda ne mi yaptım? Kızım doğalı neredeyse 9 ay oldu, ben de aşağı yukarı 7 aydır düzenli olarak yoga yapıyorum. Haftada 2 iken 3’e, 3 iken 5’e çıkardım. Yakında da, mesela kızım sütten kesilince, hocalık eğitimini alacağım. Sanırım 2013’ün ikinci yarısında bu eğitimi alabilirim. 2014’te de yavaş yavaş hocalık yapmaya başlayabilirim belki. Tabi, eğitimini tamamlamış kişi nasıl iş bulur, ne kadar kazanır, hiçbir fikrim yok. Umarım herşey yolunda gider.

Yapmam gereken, anda kalmak, anın tadını çıkarmak ancak bu arada da hedefe adım adım yürümek. İŞTE BUDUR! Şimdi eve dönüp kızımı bağrıma basabilirim!

Bu yazı Günlük kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.