Evimizin balkonuna kumrular yuva yaptı. Cumartesi sabahı, kızın odası hava alsın diye balkonun camını açtım. Açmamla beraber içerden dışarıya bir kuş, kanat çırpa çırpa, uçtu gitti. Öyle aniden, burnumun dibinden uçup gidince ürktüm, bir ufak çığlık attım.
Balkonuma ilk kez kuşlar yuva yaptı. Onları ürkütmeden izlemeye çalışıyorum. Çok enteresan. Yuvayı hakikaten dişi kuş yaptı. Baba kumru yuvaya ağaç dalları taşıdı. Küçücük canıyla, tek tek çer çöp getirdi, anne kumruya verdi. Anne de o çöpleri yuvaya sokuşturdu. Bu işleme üç gün kadar devam ettiler. Saatlerce, tek tek… Yuvayı dişi kuş yaptı tabi ama, erkeğin yardımıyla.
Biliyorum, balkonda biraz çer çöp, kaka maka olacak. N’apalım, varsın olsun. ‘Yuva yıkanın yuvası olmaz!’ diyerek Hafizabla’yı da sindirdim. İnci Kız zaten kuşlara çok meraklıydı, şimdi odasının balkonunda, yanı başında bir kumru ailesi yaşıyor. Yukarı bakmayı beceremediğinden kuşları keşfetmesi biraz zaman aldı. Ama sonunda göstermeyi başardık. Şimdi, ‘Kuşlar nerde kızım?’ diyoruz, hemen yukarı bakıyor, ‘Ih, ıh!’ diye parmağıyla işaret ediyor.
Bu arada, doğadaki iş bölümüne bakın dostlar. Dişi kuş evde, bebişleri doğuruyor, besliyor, büyütüyor. Erkek kuş da yuvaya yemek getiriyor. Yani dişi kuş bizim gibi ‘Ulan kariyeri de bıraktık’ diye dertlenmiyor. Çünkü anda, anı yaşıyor. Maalesef andan kopmak ve endişe denizinde boğulmak insana has bir durum.
Not: Kuşlar kadar özgür olsun zihnimiz…